14.07.2014

"Başardım Anne"



Ben çok başarılı bir öğrenci değildim kabuğumun içerisinde keşfedilmeyi beklerdim; ağabeyim çok başarılıydı ve özellikle annemden övgü alırdı. Çok okuyan bir çocuktu belki de ona tepkiden özellikle okul öncesinde okumaya karşı direnç göstermiştim; benim bambaşka özelliklerim vardı; hayal kurmak gibi, kendi kendine piyes yazıp oynamak gibi, fazlaca sorgulayıcı ve araştırmacı olmak gibi, iyi bir gözlemci olmak gibi. Tüm bunları fark edecek bir eğitim sisteminin içinde olmadım; ailem farkındaydı ama sanırım düzenin bir parçası olmam onları daha çok mutlu ederdi. 

Babam, başarılarımızı hep olağan ve olması gereken olarak kabul etti; zaten siz yaparsınız, zaten bu sizin işiniz gibi; bu yüzden de babandan övgü aldığımı hatırlamam bile. Babam kendince "zaten siz bunu başarırdınız" yaklaşımıyla bizi övdüğünü düşünürken benim, yani çocuk açısından, baktığında bu oldukça gönül kırıcı, oldukça kendini başarısız ve yetersiz görme vesilesiydi. Ve evet bunun kalıntılarını hala yaşarım; başardıklarımın  farkında olunup olunmadığını önemserim, dahası acaba başarılı mıyım diye kendimi sorgularım ki en beteri çoğunlukla başarılarımı halı altına itercesine küçümserim; övgü aldığımda da yok canım derim veya karşıdaki insanın "ne de ukala" demesine sebep olacak bir biçimde davranırım, zaten bu benim işim tavrıyla!.... 

İşte bu noktada kulağıma küpe olarak taktıklarım biri şu; senin nasıl anlattığın önemli değil, çocuğun nasıl hissettiği önemli! Çocuğunu ve hissettiklerini rehberin yapacaksın ebeveynlik yolculuğunda. 

Sonra hayatımıza önemli olan başarmak değil başarıya giden süreçte mutlu olmak kavramı girdi. Sonuca değil sonuca giden yola bakın. Ve bir de aman çocuğunuzun her şeyine aferin demeyin, aman doğal olarak, gelişimin bir parçası olarak yaptıklarına fazlaca çoşku göstermeyin kavramı. Ebeveynliğin her aşamasına hissedilen o sıkışma duygusu; çocuğunu tam alkışlamak isterken, içinden gelen buyken, birden bire zihninde bir baloncuk ve onu konuşturan çok bilmiş bir uzman: Hayır hayır her şeyi övmüyoruz, her şeye aferin demiyoruz, çocuğun tek ihtiyacı fark edilmek! Fark ettiğinizi belli edin yeter. 

Fark ettiğimi alkışlayarak, fark ettiğimi coşkuyla aferin diyerek belli etmeyi seviyorum ama ben; ve çocuğum da bundan inanılmaz zevk alıyor, yoksa tıpkı dün parkta olduğu üzere anne baba bana bakın bana bakın nasıl da başardım der miydi? Yanımıza koşarak başardım anne başardım diye coşkuyla zıplar mıydı? (Döndürmeyi başardın diyoruz yani neyi başardığını farkettiğimizi belli ediyoruz)


Görüşlerine değer verdiğim Yankı Yazgan'ın şu tweetini okuduğumdan beri de aklımda hep bu var; bizler aman çocuklarımız sadece başarı odaklı olmasın aman asıl önemli olanın başarmak değil mutlu olmak olduğunu kavrasın derken belki de çocuklarımızı farkında olmadan üzüyoruz; belki de "başarılı olmak" ama daha da önemlisi başarılı hissetmek onlar için çok önemli; işte bu sebeptendir ki parktaki zımbırtıyı döndürmeyi başardığında ve yanımıza bunun heyecanıyla geldiğinde ailece coşkuyla mutluluk dansı yapıp evet başardın evet başardın, harikasın diyoruz! Çünkü başardığı için mutlu ama dahası anne babasının da bunun farkında olduğu için mutlu!

Aynı gün içerisinde, yani dün, yapbozu tamamlamayınca, öfkeyle yapamıyorum offf başaramıyorum hezeyanları içerisinde yapboz parçalarını atarken, ona sarıldım ve şöyle söyledim: şııhht sakin ol bakalım; her şeyi başaramaya bilirsin, az önce bu yapboza başladığında mutluydun, önemli olan da bu; yapboza başladığında mutlu olman! Başarabildiğin ne çok şey var Arenciğim, eminim sakin kalırsan bunu da başarırsın dedim. Ne düşündüğünü ne hissettiğini bilmiyorum; gördüğüm sakinleştiği ve tamam dediği. 
Her şey için aferin bekleyen bir çocuk değil ama fark edilmek istediği ve takdir edilmek istediği kesin; ben ve babası bu konuda oldukça cömertiz; kim bilir belki de cömert olduğumuz sadece kendimiz, kendi çocukluğumuz! 

Zihnimdeki baloncuklardan çok kalbimdeki hisleri fark etmeye bakıyorum ama en çok farkında olmak istediğim ve çabaladığım onun nasıl hissettiği.





Hiç yorum yok: