24.02.2014

Bir Güzel Aile




Onlar farklı bir aile; tanıdığım nice aileden daha aile olmayı başarabilmiş güzel insanlar.... Bu insanların hikayesinin bir kısmını sizinle de paylaşmak istedim. 

Rod (kucağında erkek çocuk olan) bundan yıllar önce, yaklaşık 25 yıl  kadar, bize AFS ile gelmişti; annem ve babam evin içinde sürekli inglizce konuşan biri olur ise inglizce öğrenmemize ve konuşmamıza faydası olacağına inanmıştı. 1 yıl kadar bizimle yaşadı Rod ve ailemizden biri oluverdi. O zamandan bu zamana kendisiyle hiç kopmadık. Daha sonra kendi ailesiyle ziyaretimize geldi, 1 yıl kadar da işine ara verip gelip Türkiye'de anaokulu öğretmenliği yaptı. Psikoloji mezunu, master yapmış biri; ve fakat şimdilerde de web designer olarak çalışıyor. 

Anneme anne babama da baba diy hitap eder; 5-6 yıl kadar önce anneme ve bize bir mail göndererek işte torununuz dedi; bir evlat edinmişti hem de hiç kimsenin evlat edinmek istemediği bir çocuğu adını da Can koymuştu. Ertesi yaz Can'a seni büyükanne ve büyükbaba ve ailenin diğer kalanlarıyla tanıştırmaya götürüyorum diyerek yanımıza gelip 1 ay kadar kaldılar; Can annemi görür görmez are you my Babaanne dedi. Çocuklarına bir yandan Türkçe öğretiyor; annem de doğal olarak ölürüm ben sanaa yavrummmm yes ben senin babaannenim dedi. 

Annem uzun yıllar Rod'un gay olduğuna inanmak istemedi ve bize kardeşinize çok kötü şeyler konduruyorsunuz dedi; o evlenecek uygun birini bulamıyor o yüzden evlenmedi ve evlat edinmeyi tercih etti dedi. 

Bu ziyaretin ardından geçen 2 sene sonrasında Rod'tan yeniden mail aldık bu sefer bir kız evlat edinmişti üstelik zenci ve adını Alev koymuştu; annemin adı. Mailde anneciğim şimdi de bir kız torununu oldu adı Alev yazmıştı; annem yine ölürüm ben sanaaa babaannen kurban olsun sana evladım diye geri cevap yazmıştı. 

Rod'un beraber yaşadığı biri olduğunu biliyorduk ama bu konu hiç konuşulmadı; annemi babamı ve Türk bakış açısını bildiğinden oldukça çekiniyordu bu konudan sanırım. Geçen yıl nasıl olduysa annem ev arkadaşında gelsin istersen dedi Rod'a; Rod inanılmaz heyecanlamıştı. 

2 çocukla beraber geldiler. Önce Rod ve çocuklar geldi; Alev'le ilk kez tanıştık, kıtalar arasında nasıl bir aile bilinci yarattıysa çocuklar ilk andan itibaren bizleri benimsediler. Rod'a baba diyorlar ve bizlere de babaanne, dayı, hala gibi sıfatlarla hitap ediyorlar. Bir müddet sonra Daddy diye hitap ettikleri kişi de aramıza katıldı böylece aile tabloları tamamlanmış oldu. 

1 aydan fazla süre birlikte yaşadık; 2 çocuklarını nasıl büyüttüklerine şahit olduk. Öylesi özenli ve öylesi güzel yetiştiryorlarki tam anlamıyla bir aile olmuş durumdalar. Onları görünce bir çocuğu hakkıyla büyütmek için kocaman bir yüreğe, sonsuz bir sevgiye ve bilinçli ebeveyn olmak dışında hiçbir şeye ihtiyaç olmadığını bir kez daha anladım. Bu 2 adamın benden kat be kat iyi çocuk yetiştirdiğini söyleyebilirim. Evlenmiş olduklarını söylememe gerek var mı ;)

Bu arada Türkiye'de USA'den çok daha rahat ettiklerini kendileri söylediler; o rüya ve özgürlükler ülkesi olarak bilinen Amerika'nın aslında öyle olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Parkta zenci bebeği itmek ve kendi çocuğunu salıncağa koymak mı dersin, okulda çocuklara sizin anneniniz yok mu demeler, gay çift oldukları için dindar kesin tarafından dışlanmak mı dersin nice hikayeyi üzülerek anlattılar. Davulun sesi uzaktan hoş geliyor oysa bildiğim başka hikayelerde ve USA yaşanan ırkçılık üzerine.... 

Burada en fazla annesi mi zenciydi diye sordular; evlat edindiklerini söyleyince tebrikler ah ahh hakikatli çocukmuş demeler ve benzerlerini dyduk. Gay çift olduklarını anlamak çok zor ikisi de gayet düzgün görünümlü çünkü, ama bunu ima etmeye çalışanlara evet dediğimizde en çok merak edilen peki hangisi anne hangisi baba oldu biz de cevaben her ikisi de anne her ikisi de baba dedik. Sahilde teyzeler her gün farklı senaryolar ile karşımıza geliyordu ve pek keyifli oluyorlardı :) Bir başka sıkça karşılaştığımız konu isimleri Türk olduğu için peki bu kızın adı Türkçe kendisi zenci babası Amerikalı ee bu kız nereli kime benzemiş demeleri oluyordu :) 

Aslında ülkemiz bir çok açıdan özgürlüklerin başkenti amma velakin yönetim şeklimiz buna şimdilik el vermiyor! diyerek siyasi bir kapanış yapayım :) 

Bu hikayeyi paylaşmamın bir çok nedeni var ama sizler edebiyat derlersinde ana fikir çııkarmak konusunda eminim tecrübelisinizdir ve ana fikre kendınız varabilirsiniz. Etrafımızda dini dili cinsel tercihi her ne olursa olsun güzel insanlar olsun yeter!


13.02.2014

Büyümek





Büyümek sancılı bir süreç hele yetişkinken büyümek daha da sancılı bir süreç. Çocuklar an'ın içinde kalabilen yegane varlıklar; eminim bir çok ebeveyn aynı şeyi gözlemlemiş ve deneyimlemiştir. Deli gibi ağlayan çoçuk ağlaması bittikten sonra hiçbir şey olmamış gibi diğer an'ı yaşamaya başlar. İşte bu muhteşem bir şey; ağlarken sadece ağlamaya odaklanıyor çocuklar, dikkatini dağıtmak, eline bir şeyler vermek hiçbiri çözüm değil aksine çocuğun doğuştan getirdiği o muhteşem özelliğine, an'da kalabilmek, balta vurmak. 

Çocuklar büyürken farkında olalım veya olmayalım içimizdeki çok yere dokunuyorlar; bazen dokundukları yerler kabuk bağlamış veya uzun zamandır açık ve kanayan yaralar olabiliyor, varlığını bildiğimiz ama gözardı ettiğimiz ne çok duygumuz varsa bir çocuk büyürken gelip oraya dokunuyor. Farkında değilseniz büyüyen sadece çocuğunuz oluyor ama birlikte büyümüyorsanız da o zaman çocuğun büyümeside tam ve bütün olamıyor. 

Her çocuğun ailesini seçtiğine ve o aileye gelmesinin her iki taraf için de bir misyon taşıdığına inanıyorum. Dünyaya gelmemizin bir nedeni ve bir amacımız olduğu düşünülürse ve hatta buna inanırsak o zaman bu yap-boz'un parçalarını daha net bir biçimde görebiliriz. 

Aren doğduktan sonra kendimin ve bir çok duygumun, kabuk bağlamış yaralarımın, kabuk bağlayamamış ve tedavi bekleyen yanlarımın farkına vardım ben. Belki de bu yüzden "zor" diye tanımladım anneliği, belki de bu yüzden zaman zaman çok zorlandım ve hala çok zorlanıyorum. 

Bir eşikten atlıyorum şu sıralar ve Aren bu süreçte bambaşka bir çocuk haline dönüştü; biliyorum gelişiminin dahası gelişimimizin birlikte büyümemizin bir parçası bu. Bir şeye niyet ettiğinizde hayat sizi defalarca test eder; bilmek ister çünkü gerçekten hazır mısınız, gerçekten bunu isiyor musunuz? diye ve gelişebilmeniz için karşınıza yıkılması zor duvarlar, atlanması gereken eşikler çıkarır. Ve siz o noktada ya bunları farkedersiniz ve ağlasanız da zorlansanızda, farkındayım der ve mücadale edersiniz veya vazgeçersiniz. 

Son günlerimiz Aren'in durmaksızın ağladığı, içini çeke çeke ağladığı belli ki sancı çektiği şekilde geçiyor. Beni ve içimdeki çok şeyi tetikliyor. Eskiden içimde tetiklenenleri farketmezdim daha doğrusu farketmek istemezdim; ama şimdi farkediyorum ve ben de sancı çekiyorum; ama biliyorum ki geçecek ve biliyorum ki bunun bir nedeni var. 

Aren ağlarken sakin kalmaya çalışıyorum, sabır göstermekten daha farklı bir şey bu, ondan daha çok bana ne olduğunu anlamaya çalışıyorum ve aklıma hep sevgili arkadaşım, mentörüm, iyi ki varsın dediğim Pınar'ın Mucize Pınar'ın bir sözü geliyor: "Ruh hatırlar Tüten".  Ruhum acı çekiyor o an'larda çünkü ben odana gidip ağlayabilirsin, bundan ağlayacak ne var şimdi veya en iyi haliyle dikkati dağıtılmaya çalışılmış bir çocuk olarak büyüdüm; çok belli ki bunlar ruhuma işlendi ve Aren ağlarken benim ruhum acı çekiyor kendi üzüntülerini hatırlayarak. Bazen onun da acı çektiğini düşünüyorum oysaki o sadece duygusunu yaşıyor bunu biliyorum. 

Tahammül edemediğimiz çocuklarımız veya eşimiz veya bir başkası değil; tahammül edemediğimiz şey onların bize hissettirdikleri bizim içimizde olanlar. Bunu farkettiğiniz anda, herşeye başka bir gözle bakıyorsunuz; farkediyorsunuz ki çözüm sizde ne çocuğunuz için ne başka biri için çözüm aramıyorsunuz, kendiniz için çözüm aramaya başlıyorsunuz. Kendi çözümlerinizi bulmaya başladığınızda, belki karşınızdaki insan aynı kalıyor ama siz artık aynı tepkileri vermiyorsunuz ; çünkü biliyorsunuz herşey orada içinizde yaşanıyor ve içinizde çözülecek. Bu nedenle bir çok tedavi ve terapide siz ne kadar isterseniz o kadar iyileşirsiniz deniliyor; bu nedenle çare-siz- siniz deniliyor. Bunu keşfettiğinizde çektiğiniz sancı bir yandan acı verirken bir yandan şükretmenize sebeb oluyor. 

Ben Aren'in yanında kalıyorum ve artık kesinlikle öfkelenmiyorum, bağırmıyorum ve sinirlenmiyorum sadece çok üzülüyorum hem de çok. Ona bol şevkat ve sevgi göstermeye çalışıyorum ama uyuz bir oğlum var öyle anlarda sevgiyi, şevkati normalde asla hayır demeyeceği şekeri bile kabul etmiyor; ben de sadece aynı odada ona yakın durup onu anladığımı ifade etmeye çalışıyorum. Elbette ağlamanın ve inatçılığının süresi uzadığında benim de içimdeki alev gittikçe ateşleniyor ve bir ejderaya dönmeme ramak kalıyor; kimi zaman eskisi gibi olmasa da ağzımdan ateşler çıkabiliyor; ama bunun için kendimi suçlamıyorum artık. Ben de sadece o an'da kalmaya çalışıyorum, sadece o an'da kalıp kendime dokunmaya şevkatle, sevgiyle çalışıyorum ki an'da kalmanın benim için atlanılması gereken bir eşik ve hatta yıkılması gereken bir duvar olduğunu sevgili Pınar'la yaptığım Regresyon çalışmasından da iyi biliyorum. 

Dün akşam anamdan emdiğim süt burnumdan geldiği anlarda bir yandan hep içimden farkındayım dedim ve şükrettim; tüm bunlar benim sınavımdı 100 alamadım belki ama 75 ile bugüne kadar alamadığım bir not'u aldığımı söyleyebilirim. 

Velhasıl kelam büyümek sancılı bir süreç; sancıyı çekmezsen ne büyüyebiliyorsun ne de büyüdüğünü anlıyorsun! 

Haydi bakalım yazığı aşağıdaki şarkıyı dinlemeen bitirmeyin 









4.02.2014

Aren'le Hoşbeş III



Bir zaman geliyor büyümesinin hızına yetişemiyorsun; tutamıyorsun zamanı gerçekten. Ve bu dönem tam da dilinin tamamen çözülmesine denk geliyor. 

Aren'in ağzından çıkanlara bazen öyle hayret ediyoruz ki, büyümek böyle birşey diyoruz. Son zamanlarda her konuşmamızın ardından ne dedin diyor? Bilmediği kelimeleri öğrenmeye ve anlamlandırmaya çalışıyor. Baba sen anneme ne dedin; işimden bahsettim oğlum; anne sen babama ne cevap verdin. Ben de iyi yapmışssın Güraycığım doğru bir strateji dedim. Ne dedin ne dedin :)

Bakalım son zamanlarda neler neler yumurtlamış. 


Haftasonu arabada gidiyoruz; sabah maaile birlikte kahvaltı etmişsiz tabii ki çocuklar masaya oturmamış, oyun oynamak adına, dolayısıyla da ellerine tutuşturulan bir dilim ekmek belki bir dilim kaşarla kahvaltı yapmışlar. Parka gitmek üzere çıkıyoruz ama yolun yarısında Aren'in uyku sinyalleri geliyor ve uyuyacağım diyor ama malum tüm zamanların en iyi ve en uzun uykuya direnen çocuğu ünvanını alacak denli iddalı. Uyumadığı için; Arenciğim uyuymayacaksan parka gidelim istersen diyoruz. Gelen cevap: 

- Zaten karnım da çok aç, sabah sucuk da yiyemedim, beni sucuk yemeye götürün :):):)

Aynı gün arabada dönerken; Aren eve bebek gelsin mi diyorum. 

- Hayır gelmesin, ben ona pat yaparım ben onu ısırırım 

Aaa kıyabilir misin ona daha minicik olacak ama, ufacık olacak, canı acımaz mı sence? 

- Acımaz minik ısırırım onu. 

Ama o senin kardeşin olacak senin gibi annenin memesinden süt içecek, sen abi olacaksın. 

- Yaaaa memeni emmesin, memeler benim. Yaaa ama olmazzz ama olmazzzzz 

Bu noktada Aren kopar ve ciddi depresyona girer. Baba bebek gelmesin baba bebek gelmesin. Yaaaa ama yaaa!

- Tamam oğlum gelmeyecek, üzülme lütfen! 

- Hee tamam o zaman ! 

Ben napayayım çocuk hazır değil kardeşe baksana kurt kesiliyor resmen. 

Yine arabada gidiyoruz; babaannesini özlediğinden bahsediyor. Güray da diyor ki; haftaya supriz yapıp gidelim babaanneye kapıyı çalalım aaaa desin çok sevinsin, sonra da babaanneyi alıp İstanbula gelelim olur mu Aren. Aren buna çok sevinyor üzerinden bir müddet geçince

- Baba babaannemi arar mısın? 

Biz özledi herhalde diyoruz arıyoruz, arabada bluetooth üzerinden konuşabiliyorsuz. Kayınvaldem telefonu açıyor ve

- Babaanne haftaya sana süpriz yapacağız, sana geleceğiz, kapıyı çalacağız bir açacaksın aaaa Aren gelmiş :)

Bu arada kayınvaldem son geldiğinde gitmesini hiç istemedi; kayınvaldem de ama Koko'ya (amcasına) yemek yapacağım, eşyalarını yıkacağım sonra geleceğim demişti. 

- Babaanne Koko'ya yemek yaptın mı? 

- Yaptım canım, 

- Tamam o zaman gel! 

- Aren bak çocuklar böyle şeyler yapmazlar
-Ben çocuk değilim anne çocuk değilim
- Nesin peki sen?
- Ben Aren'im ben Aren'im dedimmmmm ben çocuk değilim sensin çocuk. 
- Hayır ben çocuk değilim Tüten'im o zaman
-Hayır sen Tüten değilsin annesin! 


Güray ne zaman Aren'e kızsa gözüme bak dedim sana diyor.  Güray Aren'in istemediği bir ey yapıyor ve Aren. 

- Babaaaa gözüme bak dedim sana! :)

 Dün akşam Güray'a sarılıyorum; 

- Anne sen napıyorsun öyle (hayretler içinde çocuk),
- Baban'a sarılıyorum
- Deli'ye bağlayan Aren, yaaa olmaz sarılma diyerek koşuyor üzerime
- Tamam tamam gel sana sarılayım 
- Tamam o olur :)
Sen benim ilk aşkımsın canımsım diyorum, evin diğer çocuğu araya giriyor. 

- Hayır ilk aşkın benim! :)

Daha bir çok böyle muhabbet olmuştur ama yazmayınca unutuyor işte insan :) Bunlar öyles güzel anılar ki her okuduğunda gülümseme garantisi olan, o yüzden yazmalı insan.