31.12.2010

Şükür


2010'un bitmesine çok az kaldı. Dilek ağaçları yapıldı. Umutlar, beklentiler sıralandı. Peki ya şükretmemiz gerekenler onlara noldu? Eminim 12 ay boyunca yaşadığımız iyi şeyler de olmuştur aslında sadece iyi şeylere şükredilmez başımıza gelen hereşye şükretmeliyiz çünkü başımıza ne gelsiyse hayrımızadır. Bunu biz göremesek de öyledir muhakkak. Bazen böyle görebilir "kötü" olarak gördüklerimizden ders alabiliyorsak neden başımıza geldiğinin kilitini çözebiliyorsak ne mutlu bize.

2010'a dönüp baktığımda başıma gelen, yaşadığım hereşy için şükrediyorum. Hemencecik aklıma gelenler elbette hayatımdaki mihenk taşları;

* Evlenmemiz. Hayatımın en önemli mihenk taşı. Şükrederim yarabbim.

* Hamile kalmam. Şükrderim yarabbim, hamileliğim sürmedi ama yine de hamile kalabildiğim için teşekkür ederim.

*Sağlıklı olmam. Şükürler olsun yarabbim, bu yılı da sağlıkla geçirdik.

* Bereket. Şükürler olsun yarabbim, bu yılı da istediklerimizi alacak maddi gücü verdiğin için.

Ve daha bir çoğu için şükürler olsun. Şükür ettiklerimin hepsi artarak hayatımızda kalsın. Dilek ağacımızdaki tüm dileklerimiz gerçek olsun.

Herkese gönlünden geçen gibi bir yeni yıl dilerim.

Tuten ben
Şükreden

30.12.2010

Ağacımız


İşte bu bizim yeni yıl ağacımız. Çocukken hiç yeni yıl ağacı süsleyemedim. Babam "gavur adedi" der üstüne bir de uzun uzun tarihçesini anlatır daha fazla bilgi için Larousse'u açın ve okuyun derdi. Zaten babama ne zaman birşey sorsan. Bak orada Larousse var aç, oku derdi. Ah be google nerelerdeydin o zamanlar :)
Belki babam güzel bir alışkanlık kazandırmaya çalışıyordu bize ama ne denli tepki yarattığın farkında olamıyordu. Ben Larousse'dan değil babamdan birşeyler öğrenmek istiyordum. Babam bunu hiç farkemedi malesef.

Bilmem ki neden belki çocukken hiç tadına varamamaktan yılbaşı ağaçlarını hep çok sevdim. O ışıklı halleri o süslü püslü haller hep içime neşe kattı. Kocam ise bu konuda babamdan çok başka. Bir çocuk gibi yılbaşı ağacı süslemeyi seviyor. Kalsın desem bütün sene salonumuzda durur.

Peki bu sene ne oldu dersiniz babam yılbaşı ağacını almaya geldi bizimle, süslerini seçmekte yardımcı oldu. ağacı evde süslerken belki kimse farketmedi ama hoşuna gitti kalktı yardım etti. İnsanlar yaşlanınca yumuşuyorlar, değişiyorlar. Bu ağacı süslerken ki manzarayı küçükken de yaşamak isterdim. Diyeceğim o ki, çocuğunuz yılbaşı ağacı istiyorsa gereksiz demeyin, nutuk atmayı ve alın süsleyin. Ailece yapılan herşey sizi daha da aile yapar daha da yakınlaştırır. Ben ağaç alalım mı baba derken ağacında değildim aslında baba seninle birşeyler yapabilme derdindeydim. Ne sen anladın beni ne ben kendimi anlatabildim belki de. Ama şimdi sen 70'ine merdiven dayamışken sanki sen de daha çok şey yapma peşindesin bizimle. Belki de bu nedenle ne ağaç almamıza karıştın ne de o bizim milyon kere dinlediğimiz çam ağacı geleneğinin nereden çıktığını neden "gavur adedi" olduğunu ve benzer söylemlerde bulunmadın. Hatta sanki bu sene sen de yılbaşı kutlama konusunda heveslisin. Bakalım hediyeler konusunda ne yapacaksın. Yine aman canımm tüketime yönelik şeyler bunlar ne hediyesi mi diyeceksin yılbaşı da neymiş mi diyeceksin yoksa gözlerinde pırıltıyla mı açacaksın paketini, göreceğiz.

Kocam çok iyi bir baba olacak biliyorum. Çocuğuyla çam ağacı süsleyen. Çocuğu bir soru sorduğunda google'dan araştır bakalım demek yerine anlatan belki de google'u beraber açık çocuğuna okuyacak bir baba olacak. Tekrar söylüyorum babam bize araştırma alışkanlığı kazandırmak isterdi ama sırf bu huyu yüzünden okumaya tepki duyup geç kitap okuma alışkanlığı edindim. Babam iyi ama esnek olamayan bir baba'ydı. Dı diyorum çünkü son yıllarda azcık da olsa esnedi.

Bu ağaç gibi kocaman bir aile olduk biz. Üzerimiz süslü püslü bir çok renkli insan bir arada. Işığımız, renklerimiz, hediyelerimiz ve yüceğilimiz daim olsun işallah ve de maşallah!

Tüten ben
Çocuklar gibi şen

29.12.2010

Niye Yazar İnsan


Blog yazarlarının çeşitli nedenlerle eleştirildiğini duyuyorum, okuyorum. Benim sinir olduğum örnekleri sıralarsam;

* Bu insanın hiç mi kötü bir zamanı yok hep güzel herşey harika
* Bu insanın hiç mi iyi bir zamanı yok hep kötü, hep depresif yazılar
* Amma çok özelini yazıyor bize ne senin kocanın&karının bu sabah kahvaltıda ne yediğinden
*Hep de genel geçer konular canım blog bu biraz kendinden bahset...

Kimi insan vardır sadece üzgünken yazmak ister, ve evet yazan herkes okunmak ister bu bir gerçek ama 1 kişi okusun ama 100 kişi ama okusun işte biri ister. Okunmak istemiyorsa kendi iç sesiyle haşır neşirdir. Ne diyorduk, evet bazısı sadece üzgünken yazar iyi günlerinde yazmaz iyi günlerinin kaydı olmasını istemiyordur sadece zihninde kalsın istiyordur. Belki nazardan korkuyordur belki de içinden öyle geliyordur. İyi günde niye yazıyım ki iyiyim işte diyordur.

Kimi insan vardır sadece mutluyken yazmak gelir içinden. Çoşar, çağlar, enginlere sığmaz illa ki paylaşmalıyım der ve mutluyken döktürür. Canı sıkkınken hiç uğramaz buralara belki kendisiyle bile konuşmuyordur öyle zamanlarda.

Kimi insan da kendi dünyasının kapılarını ardına kadar açmayı sever ve kendinden fazlaca söz eder. Kendiyle yüzleşmektir belki de bu. Hoşuna gider iyi kötü ne varsa yazmaktan bir daha bir daha yaşar. Yazarken kendini keşfediyordur belkide.

Kimi de hiç kapılarını açmaz. Dünyadan gördüklerinden bahseder. Eleştirmeyi, görüş bildirmeyi seviyordur belki de.

Tüm bunlar eleştiri sebebi olabilir mi? Bence olamaz, olmamalı. Kim ne istiyorsa yazar nasıl istiyorsa yazar. Buralar reklam ajansı değil ki! Patron versin konuyu yarına kadar story board hazır olsun! Kendi reklamını yapmak isteyen vardır elbet ona da amenna diyorum.

Ben neden yazıyorum ve hangi mood'da yazıyoruma gelince. Valla içimden geldiği her zaman yazıyorum. Mutlu olduğumda da, üzüntülü olduğumda da ne zaman canım isterse ne zaman yazdıklarımın bir anlamı olacağını düşünürsem ve ne zaman yazmayı özlersem.

Bugünde özledim geldim iyi ki geldim değil mi:) Bu konuya niye değindim, sabah takip ettiğim bloglardan birinde ki kişi diyordu ki sanırım mutsuzken yazmıyorum bloga çünkü kimseciklerin etkilenmesini istemiyorum. Ne güzel işte bu da bir düşünce.

Tüten ben
İçinden geldiği gibi yazan

24.12.2010

Ne Aradılar Ne Buldular :)



Güleyim mi ağlayayım mı bilemiyorum ama çoğunlukla eğlendiğim bir gerçek.
Blog yazanlar bilir. Blog alt yapısının güzel bir özelliği var. İnsanlar google'da ne araştırırlarken karşısına sizin blogunuz çıkmış bilebiliyorsunuz. İşte ben de sıklıkla ne ararken beni bulmuşlar bakıyorum. Ve bir kaçını sizinle paylaşmak istedim.

canim kocama evlilik mektubu ( İnsan kocasına evlilik mektubu yazacakken google'a girer ve mektup örneği bakar mı? Acaba bu kişi benim blogumdan yararlandı mı meraktayım )

evlilik neden (ay bu kişiye yardımcı olmuşumdur işallah :))


evliliğimin daha güzel olması için (Oku ve öğren daha güzel olması için ne yapman gerektiğini ben iyi bir örneğim)

kocam hayat kadinina gidiyor (Vallahi benim ki gitmiyor sana yardımcı olamayacağım canım google da neden seni bana yönlendirdi bilemedim)

guray yolukar (Geldik hergün bunu google'layan kişi veya kişilere. Kocam ünlü de benim mi haberim yok. Sen google'a sorma aa güzelim gel bana sor kocamı ben sana anlatırım)


Tüten ben
Google'lanan

23.12.2010

Aile Apartmanı

Kendimi bildim bile yaşadığım apartmanda bir başka akrabamız daha oturdu ve ailemin genelinde de bu böyleydi. Biz babaannemlerle altlı üstlü oturduk. 2 dayım yanyana apartmanda oturdu. Komşularımız da çok iyiydi hala iyiler dolayısıyla büyüdğüm apartmana aile apartmanı diyebildim. Babaanemi ve büyük teyzemi (babaannemin kardeşini) hergün görme şansım oldu. Dayımların birine gittiğimde diğerini de görebildim. O zamanlar bunun ne denli değerli olduğunu bilemiyordum tabii. sanki her çocuk hergün babaannesini görebilirmiş gibi. Anneannemde dayımlarla yaşardı dolayısıyla her hafta anneannemi de görebilirdim. Zaten biraz dayımlarda biraz da biz de kalırdı. Babaannem öldü, büyük teyzem bizimle yaşamaya başladı. Bunlar bana çok doğal şeyler gibi gelirdi ki hala gelir.

Büyümeye başladığımda ve evlenmem beklenildiğinde, babaannem de öldüğü için büyük teyzem bizimle yaşıyordu ve daire kiradaydı, herkes ohh ne güzel evin hazır geçersin annenin alt katına oturursun demeye başladı. Şiddetle karşı çıktım. Olur mu öyle saçma şey dedim. Annemlerin alt katında oturuyorsam niye evleniyorum dedim. Burada yaşıyorum yıllardır benim başka hayallerim var dedim. Aynı evi aynı düzeni istemiyorum dedim. Ay hergün annemlerleyim zaten biraz uzaklaşayım dedim. Bu arada abim evlendi ve dayımlarla aynı apartmana taşındı, yadırganım, kınadım. Ben asla böyle birşey yapmam dedim.

Veee şimdi annemlerin alt katında oturuyorum. Şükürler olsun yarabbim. Ne doğru bir karar vermişim. Nasıl da akıllıca davranmışım. Ama burada Güray'ın da etkisi büyük. Aslında bu seçeneği sunduğumda deli misin tabii ki de orada oturalım diyen o oldu. Güray da benim gibi büyümüş biri. Ailece oturmuşlar onlarda. Hala Hülya annem ve kardeşi karşılıklı dairelerde oturuyorlar. Annenede onlarla birlikte. Her ikimizde bu işin zor yanlarını bilsek de hemfikir olduk.

Şu kadarını söyleyebilirim ki, aklınızda ne soru işareti var ise unutun gitsin. aileyle aynı apartmanda oturmak veya yakın oturmak paha biçilmez bir lüks bence. Harika birşey. Düşünüyorum mesela, uzakta bir yere gitseydik veya abimler bize çok yakın oturuyorlar ama yine de annemleri ziyarete gelmek için bir vakit ayırıyorlar bir gün belirliyorlar. Oysa biz sadece yukarı kata çıkıyoruz veya apartmanda karşılaşıp naber demek bile yetiyor çoğu zaman. Uzakta olsaydık haftaiçi onca yorgunlukla anneleri ziyaret faslı çıkacaktı veya bu işi haftaiçi gerçekleştiremezsek haftasonu bu işe vakit ayırmak gerekecekti ki bir süre sonra bu iş zevkten çıkıp zorunluluk halini alacak ve giderken üfleyip püfleyecektik.

Ve tabii bir de çocuk olayı var. Çocuk sahibi tüm arkadaşlarım deli misin böyle bir şansın var ise düşünme bile dedi. Doğru söylüyorlardı. Ve bugün sanırım çocuklu olan herksin bildiği bir kitabun Harvey Karp " Mahallenin en mutlu Çocuğu" kitabında bakın ne demiş:

Bir çocuk yetiştirmek için koca bir köye ihtiyaç vardır – Afrika Atasözü

Anne-baba ve çocuktan oluşan çekirdek ailenin yeni bir icat olduğunu biliyor muydunuz? Aslında bu insanlık tarihini en büyük ve en yapay deneylerinden biri! Bu şekilde yaşamaya yalnızca yüz yıl önce başladık.

Modern Batı kültürü bize evlerimize kapanıp çocuklarımızı yardım almadan yetiştirmenin “normal” olduğunu öğretiyor. Bebek bakıcısı ise yalnızca zenginlerin sahip olduğu bir lüks olarak görülüyor. Geniş ailenin bir üyesinin evde kalıp bebeğe yardımcı olması ise fakirliğin kötü yanlarından biri olarak gösteriliyor. Tanıdığım birçok kadın yirmi-otuz yıldır bir bebeğe sarılmamıştır! Muayeneme gelen birçok kadının kucağına aldığı ilk bebek ise kendilerininki oluyor!

Birçok kültürde çocuğu tek başına büyütmenin delilik olduğu düşünülüyor. Tüm bunları anlattığınızda “Ciddi olamazsınız! Bir bebeği kardeşinizin, annenizin, teyzenizin, arkadaşlarınızın yardımı olmadan nasıl büyütürsünüz?” diyorlar.

Küçük bir çocuğa bakmak zor iştir. Bu işi yalnız başımıza yapabileceğimizi veya yapmamız gerektiğini düşünmek insanlık tarihine tamamen aykırı! Gençken ailenizden olabildiğince uzağa taşınmak istemiş olabilirsiniz. Ama anne baba olduğunuzda köklerinize dönme zamanı gelmiş demektir.


İnsanlık tarihine aykırı gelmeye hiç niyetim yok. Ve çocuğumun babaannesi dedesi aileye çok yakın komşularla büyümesini çok doğru buluyorum.

Dilerim aile apartmanı geleneğimiz hiç bozulmaz. Babadan oğula geçen bir gelenek olur. İsterim ki, çocuklarım da bizimle aynı apartmanda otursun :).

Bu arada loto'dan para çıkarsa kocamın uzaklara gitmek taşınmak gibi hayalleri var. Bu hayal beni korkutuyor desem. 100 metre kare küçük evimi çok seviyorum desem :) Tamam başka evimiz olsun gidip tadını çıkardığımız ama şu aile apartmanı geleneğimiz bozulmasın yahu :)

Tüten ben
Gelenekçi

22.12.2010

Kısa Kısa...

Uzun uzun yazasım yok ben de kısa kısa aklımdakileri yazayım dedim. Şunun şurasında azıcık kalmışken yeni bir yıla girmeye bana kalanlar, öğrendiklerim neler oldu acaba diye düşündüm bu sabah. Hemencecik aklıma gelenler aşağıdakiler oldu.

* Hiç kimseye en yakının bile olsa senden yardım istemeden yardım etmeye kalkma. Ona iyi geleceğini bildiğin emin olduğun halde sana "Bana yardım eder misin" demeden yardım etme.

* Her bildiğini ve sana çok yararı olduğunu düşündüğün şeyi bir başkasıyla paylaşmak için can atma bırak sorsunlar sana önce sen ondan sonra söyle konuş.

* Yeni insanlara şans vermeye devam et. Artık büyüdün hayatının neresinde duracaklarını kendin belirleyebiliyorsun. Ve birilerini taşımaktan yorulduysan, sıkıldıysan eşşek olmaktan vazgeç bırak yükünü kenara ve rahatla.Kimseyi sürekli taşımak zorunda değilsin. Hayatında sadece iyi enerjisi olan insanlara yer ver.

* Sakın sakın yaşamadığın bir duygu hakkında yorum yapma. Nasıl hissedebileceğini düşünme bile.

* İnsanların problemlerini çözmeye çalışma sadece dinle onları ve yanında olduğunu hissettir. Eğer karşındaki problemin çözümünün bir parçası olmanı istiyorsa müdahil ol yoksa hiç karışma.

* Kafana da herşeyi takma öyle. gününü yaşamaya çalış olabildiğince.

* Güzel hayaller kurmaya hep başına iyi şeyler geleceğine inan.

*Ailenin birliği ve huzuru için gerekirse savaşçı ol.

İşte böyle Tüten hayat kısa bunu daima hatırla ;)

Tüten ben
kısa kısa

14.12.2010

O Eski Halimden Eser Yok Şimdiiiii


Ah sevgili okur nasıl oldu da dün ki Dilek Listeme sevgilim ve ben ideal kilomuza kavuşuyoruz yazmayı ve en güzelinden 2 vücut koymayı unuttum ben. Üstüne üstelik daha dün rejime başlamışken ve akşam yemeğinde tavuklu salata yemişken nasıl unuturum nasıl. Pek bir güzel unuturum efenim çünkü zaten sağlıklı beslenme tırı vırısı benim bünyeme ters. Ben mutfak insanıyım yapmayı da yemeyi de severim.

Oysa ki henüz 3 ay önce bendeniz 5'li rakkamları görmüştüm terazide. Her genç kızın ve hatta yaş kaç olursa olsun evlenecek kadının evlilik kararının dakikasında karar verdiği üzere ben de rejim yapmış ve yaklaşık 11-12 kilo vermiştim. İnanır mısın kemiklerim sayılıyordu düğünümde. İnanma :) kemiklerim hiçbir zaman sayılamaz benim. Yahu 5 kilo doğmuş bir insanın genetik kodlaması nasıl olabilir ki allahını seversen. Allah beni böyle yaratmış insanoğluna bir mesaj vermek istemiş benim aracılığımla bakınız insan hafif tombulcanayken de çok güzel olabiliyor :)

Ben değil miydim balayında bikini giyen evet evet ömrü hayatımda çocukluğumu saymazsak ilk kez balayında bikini giydim ve pek de bir güzel olmuştu. Ama bikiniyi nerede giydim hele bir sor okur :) Dubrovniğin güzide bir otelinin güzide bir odasında denize nazır giydim :) Kocacığım beğendi, aman da ne güzel kadın almışım ben karnı da dümdüz dedi (yalan demedi! Yerim ben o göbeği dedi. Kendisi bir tek etyopyalıların göbeği olmadığına inanır bir de birisinin de o birisi kim söyleyemeyeceğim. Aman canım o birisinin de bacakları yamuk ayrıca memeleri sarkık hıhhhh)

Neyse efenim bu kadar cıvıklık yeter! öhöm ciddileşelim.

Valla hamile olduğumu öğrendiğimin dakikası itibariyle dakika başına 200 kalori falan almaya başladım. aman canım dedim verilir hamileyim ben beslenmeliyim dedim. Ee sonra 2 bayram geçirdik Bursa'da. Kayınvaldem hamur işleri ve biz evlatlarını besleme konusunda master degreesini vermiş doktora yapan biridir. Ee sonra bebek gitti pardon fetüs gitti :P kilolar kaldı. Hal böyle olunca 3 ay önceki halimden eser yok şimdi.

Hala çok güzelim :) o ayrı. Ama Dilek Listeme yedek listeden 2011'de ideal kilosuna kavuşmuş olmayı da ekliyorum. Hoş hamile de kalmayı düşünüyorum. Şimdi 1-2 ay kendimi rejimlerden rejimlere savurup sonra yeniden yiyeceğim ama olsun 500 gr eksikle bile başlamak hamileliğe bir artıdır öyle değil mi?

Bu arada acaip ciddileştim ciddileşelim derken dikkatinden kaçmasın bu yarıntı sevgili okur :)

Tüten ben
Rejimden ne dediğini bilmeyen

13.12.2010

Wish List& Dilek Listesi


Bak sevgili okur görüyor musun bugün yazdığım 3. yazı halimi sen anla :) Bugün Pazartesi ve işler feci yoğun peki ben ne yaptım "Yapılacak Listemdeki" en önemli işi yaptım :) 2011 için bir buzdolabı süsü hazırladım. Bu yıldan beklediklerim. Duy sesimi güzel Allahım her zaman duyarsın zaten. Duy sesimi evren hadi boş durma çalış benim için.

Vallahi ben üzerime düşeni yaptım. Sıra sizde beyler ;)

Kocacığımmmm akşam eve bilgisayarımla geliyorum çalışmam lazım. Zira iş saatlerinde ne yaptığımı görüyorsun. Çok ayıp Tüten çokkk!

Tüten ben
Listesi elinde 2011'i bekleyen

PÖFFF


Sıkılmaktan bile sıkıldım desem. Pat diye bir ses duyarsan sakın korkma o benim patlayan sıkıntımdır desem. Ve günde 2 post yazıyorsam bu çok sıkıldığımın göstergesidir desem.

Vallahi niçin sıkkın bile olduğumu bilmiyorum sadece sıkılıyorum. Şimdi nedenini yazardım da kocacık kızar haklı olarak. ipuçlarından anlayın canım evde sıkkın değil kocamın yanında sıkkın değil. Sağlık derdim yok. Genel anlamda mutluğum geriye ne kaldı bil bakalım :)

Dur ama benim tatilim gelmiş olabilir mi acaba :) Tatil bana iyi gelir mi yoksa tüm dengemi daha mı çok bozar.

Bana ne oluyor böyle 33'e tam 1 ay kala yoksa radikal kararlar mı alacağım.

Sevgilim bu hafta loto oynayalım lütfen :)

Tüten ben
Pöfleyen, pinekleyenenenenenen

Öncesi&Sonrası

Uzun zaman oldu Evlilik hakkında hiçbirşey yazmayalı. Ehh malum hemen hemen tüm blogerların before&after yazıları vardır. Daha çok moda, dekorasyon gibi bloglarda görürürüz.

Uzun zamandır evlilikle ilgili yazmamamda evlilik öncesi ve sonrası duruma çok güzel bir örnek aslında. Evlenmeden önce evlilikle ilgili çok konuşursun evlenince eksen değişir. Yine evliliğe bağlı şeylerden bahsedersin de ana konu evlilik değildir.

Evlenmeden önce yaşadığım stres sırasında hemen hemen herkesten benzer bir cümle duyardım: Evlendiğinde bunların hiçbirini takmayacaksın. Ben hala takıyorum da bu takıntıyla yaşamasını öğrendim :) Ve ne denli haklı olduğumu gördüm. Efendim evlilik hazırlıkları sırasında evin dekorasyonunda düzeninde olmasını istediğiniz şeyler konusunda ısrarcı olunuz. Bir kere yapılmadı mı evin içine girince alışıveriyorsunuz ve o iş hiç yapılmıyor.

Örneğin, bizim evin banyosunda hala ayna yok, dolabımız yanlış takıldı ve öylece kaldı. Koridor duvarları resimlerle süslenecekti,hala fırsatını bulupta yapamadık. Sebil işini son dakikaya bırakmıştık hala almadık. Ve daha sayabileceğim buna benzer bir çok şey var.

Dahası düğünümüzden sonra düğünümüzü yaptığımız mekana gidip bıraktığımız eşyaları bile almadık ki bu eşyaların içinde biz de 1 tane bile kalmayan nikah şekerimiz de var.

Yani demek istediğim şu ki; evlenene kadar çok önemsediğin bazı detayları evlendikten sonra gözün görmez oluyor. Onlar olmadan da yaşabiliyorsun. Alışıyorsun çünkü. Ama ben yine de böyle olmaması taraftarıyım. O yüzden evlilik hazırlıkları yapan herkese aman ha diyorum sonraya hiçbirşey bırakmayın bıraktıklarınız hep sonraya kalacak. İşin fenası bu durumlara alışmak "bad signal" benim için. Evliliklerin sonunu getiren şeyin de alışkanlıklar olduğunu biliyoruz.

Yeni bir yıla çok az kalmışken. Yapılacaklar listeme eklediklerim şu yapamadıklarımız olacak. Sevgiliyle bir haftasonu gidilip banyoya ayna alınacak. Babama ısrarla rica edilecek ve banyo dolabının yeri değişecek. Bir Pazar günü koridor resimlerle süslenecek. Hımm bak şimdi aklıma geldi düğün resimlerini çoğaltırmakdık biz. çoğaltılacak ve aileye yılbaşı hediyesi olarak verilecek. (Yapılacaklar listesinden 2 madde eksildi :) Aileye verilecek yılbaı hediyesi ;))

İşte böyle sevgili okur, evlilik kervanına katılmalı ama arada bir yoldan çıkmalı alışkanlıkların esiri olmamalı.

Tüten ben
Yeni yıla bomba gibi hazırlanan ;)

10.12.2010

Sevilmek


Çocukken çok sık sorardım ailemin her bir üyesine; "Sizin çocuğunuz olmasaydım da sever miydiniz yine beni?" diye. Ve bu sorunun cevabını gerçekten merak ederdim ki hala merak ederim. Evet anne&babalar hatta kardeşler aile olmanın bir parçası olarak, kan bağı ve benzeri nedenlerle birbirlerini severler. Hele annenler sağlıklı bir annenin çocuğunu sevmeme ihtimali yoktur sanırım. İşte bu ısrarla hala aileme sorarım: Çocuğunuz olmasaydım beni sever miydiniz diye. Ne biçim soru o öyle der ailem klasik bir ebebyn tepkisidir sanırım.

Çoğu çocuk anlaşılmak değil sevilmek ister. Zaten kim sevilmeyi istemez ki. Çoğu insan nedensiz sadece sadece kendi oldukları için sevilmek ister. Ben ise sebeblerle sevilmek istemişimdir çocukluğumdan beri. Ailem, dostlarım, sevgilim ve tanıdıklarım beni sebeblere dayalı sevsin istemişimdir. Ve sanırım benim insanları sevme biçimim de böyle. Ailemi annem babam abim olmaları dışında da sever miydim diye düşünüyorum. Ve evet; örneğin babam babam değil de müdürüm olsaydı çalışma azmi ve adaletli yapısıyla onu çok severdim. Annem, o güçlü kişiliği, anarşit yapısı ve yardımseverliği nedeniyle çok severdim onu. Abim, duygusallığı, zekası, sanatçı kişiliği nedeniyle onu sever ve arkadaşım olmasını isterdim. Elbette bu insanların sevmediğim yönleri de var ki yine o yönlerini sevmiyor olurdum.

Arkadaşlarım, dostluklarım ve sevgilim durum bu kişilerde farklı. Onları seçme ve sevme nedenlerim de bir takım özelliklerine dayanır. Düşünüyorum da Güray'a nasıl aşık olmuştum diye. Ne yakışıklığı ne konumu ne de bu tarz birşeyi etkili olmuştu ben Güray'ın insanlığına aşık olmuştum ve daha bir çok şeyine.
Sevgilim ve dostlarım tarafından da bu şekilde sevilmeyi isterim hep. kocam, hayat arkadaşım Güray'a bunca bağlı olmamın bunca sevmemin ve daima aşık hissetmemin yegane nedeni de onun da beni güzelliğim ve benzeri değil de bir takım özelliklerim nedeniyle sevmesidir. Güray'ın seni seviyorum lafına bayıldığım gibi seninle gurur duyuyorum lafına da bayılırım. ikisi de bünyemde aynı etkiyi yapar.

Kimbilir belki de ben egosu şişkin biriyimdir. Ama koyulacak teşhiş buysa bunu memnuniyetle kabul ederim çünkü ben bu halimi seviyorum.

Bu yazıyı neden mi bugün kaleme aldım. Bugün abim bana şöyle bir cümle yazı facebookta "Ne güzel şey kardeşinle gurur duymak, sadece kardeşin olduğu için değil, yaptıkları için..." Ömrüm boyunca böyle bir cümleyi duymak istedim desem size...

Tüten ben
Sevilen ;)

8.12.2010

Bil Bakalım Ben Kimim ;)


Blog yazarlarının "hakkımda" kısmına hep takılmışımdır kendiminki de dahil olmak üzere. Örneğin evlenmek üzere olan gibi bir cümle kullanıyorsun ve blog yazmaya 10 yıl boyunca devam ediyorsun o zaman o cümlenin hiçbir anlamı kalmıyor veya 2 yaşında dünyalar tatlısı bir meleğin annesi gibi ee sen yazıyorsun yıllarca ve o çocuk büyümüş oluyor. Her yıl da hakkımda kısmı değiştirilmez değil mi?

Kendimi anlattığım bir yazı istenmişti ben de. Ben de aşağıdaki yazıyı kaleme aldım. Yandaki kısmada ekledim aslında ama buradan da paylaşayım dedim.

Bak bakalım kimim ben;)


Tuten, 12 Ocak 1978’de  3 kişilik bir ailenin 4. üyesi olarak dünyaya geldi. Onu en çok bu ailenin 3. üyesi, kendisinden 7 yaş büyük olan abisi istedi (Bunu bilemiyor, kendisine öyle söylendi o da inandı). Ama annesi de sürekli ne iyi ettim de doğurdum seni diye sever, abisi hala iyi ki seni çok istemişim der, babası mı onun sadece gözleri dolar ve kızının uyuduğunu düşündüğü zamanlarda gelip sarılır öper onu. Babasıyla doğumgünleri arasında 1 gün 34 yıl fark var ama herhalde Oğlak burcu olmanın etkisiyle ikisi de birbirlerine çok benziyor.
Sevilen bir çocuk oldu Tüten. Bu yüzden de dünyayı  sevdi.
Çocukluğunda hep hayali arkadaşları oldu. Aynada tuvalette odasında onlarla konuştu, oynadı ve hatta etrafındakileri de onların varolduğuna inandırmaya çalıştı. Gerçek arkadaşları da vardı elbet ama nedense hayali arkadaşlarını tercih ederdi Tüten. Ailesi endişelendi pedagog’a götürdü. Korkulacak bir durum yoktu. Hayalgücü kuvetli bir çocuktu sadece bir o kadar da gerçekçi yanları vardı. O değil miydi bir oyun kurarken şakacıktan masamız olsun denildiğinde sinirlenen hayır ben gerçek bir masa istiyorum diyen?
Okula başlayıp okuma&yazmayı öğrendiğinde yazmak kısmı ilgisini daha çok çekti. Çocukken hayali arkadaşlarıyla oynadığı oyunları yazıya dökmeye başladı.  Öyle ki kendini hala yazarak ifade etmeyi konuşarak ifade etmekten daha çok sever.
Hayal kurmayı, oyun oynamayı, yaratmayı ve mitolojiyi sevdiğinden üniversite seçimine sıra geldiğinde ailesinde onu çok isteyen abisinin dışında herkesin itirazlarına rağmen yetenek sınavlarına girerek Dramaturji ve Tiyatro Eleştirmenliği okudu. Eleştiriyi neden sevdiğini okurken anladı. Metodolijiyle çalışmaya Dramaturji sayesinde alıştı. Hiç pişman olmadı okuduğu bölümden. Üniversitedeyken hemen çalışmaya başlamak istedi derdi ne paraydı ne kariyer sadece okul denilen binanın dışındakileri merak ediyordu. Meraklıydı evet… Sevdiği işler ve sevmediği işler yaptı. Yaptığı işlerden hiç pişman olmadı.
Hayal etmeyi sevdiğinden sanatçı olmak istedi, gerçekliği sevdiğinden avukat. Her ikisi de olmadı. Ama hayal etmeyi ve adaleti hala çok seviyor.

Günün bir aşık oldu Tüten çok aşık oldu. Aşkın her halini yaşadı ve sonra da muradına erdi. Güray'ıyla evlendi. Çocukken 4 çocuk hayali kurardı şimdi 3 çocuk hayali kuruyor. Aile olmayı hep çok sevdi. Büyük ve güzel bir ailenin hayalini kurdu ve şimdi o da oldu.
Dostluklara hep değer verdi ama fazla sosyal olmayı sevmedi. Çok değerli birkaç dostu var. Aileden gördüğü ve sevdiği. İşte bu küçük ama içinde büyük bir zenginlik taşıyan dünyasında mutlu bir kız çocuğu Tüten...

Geriye dönüp baktığında olabildiği şeylerden hoşnut olamadıklarıyla barışık yaşıyor.
Hala herşeye rağmen dünyayı ve yaşamayı çok seviyor.

Tüten ben
İşte böyle biri....

6.12.2010

Kıskançlık



Düşünüyorum gerçekten bir süredir düşünüyorum ben hiç birilerini kıskandım mı diye? Kem gözlülük ettim mi diye? Gerçekten bulamıyorum gerçekten. Özenmişliğim vardır ama asla kem gözlülük etmemişimdir. Aksine biri çok mu mutlu başına hep güzel şeyler mi geliyor nasıl başarıyor acaba demişimdir öğrenmeye çalışmışımdır.
En fazla ne şanslı demişimdir bu kadar.

Nazara %100 inanırım kem göze de öyle ama insanın başına gelen her kötü olumsuz olayı nazara bağlamayı sevmem. Enerjiye ne denli inandığımı beni yakından uzaktan tanıyan herkes bilir; nazarda bir olumsuz enerjidir dolayısıyla vardır geçerlidir ve sizin çakralarınız çok açıkca hopp o da içinize girebilir.

Son zamanlarda yaşadıklarım ve yaşamakta olduklarımın nazarla da ilgili olduğunu biliyorum. Ve ey sizi gidi kıskanç insanlar size sesleniyorum. Başkalarıyla ilgileneceğinize kendinizle ilgilensenize siz. Oradan bir şıkla oldu gibi mi gözüküyor.

Tüten ne mutlu gözüküyor öyle değil mi? Ne istediyse oldu bu kızın? Ne şanslı kız öyle değil mi? İstediği adamla evlendi. Adam onu seviyor o adamı seviyor. Müthiş bir birliktelikleri var. Aaa hemen de hamile kaldı kız görüyor musun sen?

Böyle mi düşünüyorsunuz siz kıskanç insan müsvetleleri. Bir şık yaptım parmağımı ve istediğim herşeyi elde ettim öyle mi?

Böyle düşüneceğine otur biraz feyz al kıskançlığı bırak da herşeyi şanslı şansız olarak değerlendirmeyi bırak da kendine gel! kem gözlerinle olumsuz enerjini yayacağına otur da kendine bir hayrın dokunsun ben nasıl mutlu olabilirim diye düşün. Gel bir sor ya nasıl böyle mutlu oluyorsun de. samimi ol. Özeniyorum senin mutluluğuna de ve gel sana da öğreteyim nasıl mutlu olacağını. Ama artık çok geç biliyor musun kem gözlü pis kıskanç insan yavruları size değil mutlu olmanın yollarından bahsetmek kabız olsanız nasıl sıçılır onu bile öğretmem!

Ve bugünden itibaren, mutluluğum da sadece ve sadece benimle aynı enerji düzeyinde olan insanlarla paylaşılacaktır bu böyle bilene.

Elemtere fiş kem gözlere ŞİŞ

Tüten ben
Nazardan dili yanan mutluluğu üfleyerek sunan

Veda....

Yazacaklarım Tıp alemi ve mantık abidesi kişiler için zırvalıktan ibaret olacaktır.
Benim için ise son bir veda mektubu bebeğime...


Bebeğim, seninle doğru düzgün vedalaşamadık biz. Sana söyleyebildiğim son cümle "Eğer gitmek istiyorsan seni özgür bırakıyorum" oldu. Sen mi ben mi yoksa her ikimizde mi dirençli çıktı bilemiyorum ama gidişin zor oldu uzun sürdü hala da devam etmekte. Kim ne derse desin Tıp alemi senin bir bebek olmadığını da, canlı bile olmadığını söylese kim anlayabilir ki aramızda kurulan bağı. Ben seni hissettikten sonra ben kendi içimde sana can verdikten sonra kimin ne söylediğinin ne önemi var. Şizofren yaklaşımdır belki de bu. Ve belki de tıpkı çocukken yarattığım hayal kahramanları gibidir. Ama her ne olursa olsun ben seninle hem fiziksel hem içsel bir bağ kurmuşken seninle vedalaşmam gerekiyor diye düşünüyorum.

Geldin, durmak istemedin ve ben de gitmene izin verdim. İkimizde birbirimizle vedalaşalım. Şunu bilmeni isterim ki, bir daha bir bebeğim olursa sen yine de hep "ilk" olacaksın çünkü ben ilk defa seninle hissettim anne olmayı. Seni hep merak edeceğim eğer kalsaydın nasıl olurdu diye. Seninle vedalaşıyorum ama ne içimdeki seni ne de aklımdaki senle vedalaşmak istemiyorum.

Ve sana son bir kez daha teşekkür etmek isterim. Geldiğin için çok teşekkür ederim. Kaldığın o kısacık sürede beni çok mutlu ettin. Elbette gidişinle çok üzüldüm ama yine de seni yeniden özgür bırakıyorum. İkimizde acı çekmeyelim ne sen gitmek zorunda olduğun için üzül ne de ben gittiğin diye.

Seni sevmiştim ve hep de seveceğim.

......

1.12.2010

Dostlarım Ailem ve Ben

Aaa ben yokken neler olmuş böyle :) Biri blog'uma girip neler neler yazmış böyle :)

Dün oturdum ve düşündüm. Kendine gel dedim kendime. N'oluyoruz dedim. İyi bir derdin var da bokunu çıkarma dedim.

Benim çok değerli dostlarım var en başında Pelin ve Sıla gelir. Bana nasıl destek olduklarını, nasıl yanımda hissettiklerini kelimelerle anlatmam mümkün değil. Pelin benim kardeşim Sıla benim dostum. Bu dönemde gösterdikleri samimiyeti desteği ve beni silkeleyişlerini daima şükranla hatırlayacağım.

Ve ailem en başında da kocam. Dün söylemiştim zaten Güray'la evlendiğime onun benim hayat arkadaşım olmasına bir kez daha şükrettim. Canım kocam benim yol arkadaşım. Her yolda elimde tutan sevgili. Yol taşlı da olsa yokuşta olsa elimi hep tutan insan.

Annem, babam, abim, zerrini minik elleriyle eilimi tutan Günçe, Hülya annem, Koray,anneanne, Kuzenlerim ve daha nicesi hepsi bana nasıl destek oldu. Hepsi nasıl çaktırmadığını düşünerek benim için ağladı. Hülya annem bana "Sen benim meleğimsin" dedi. Bunu annem söylese sıklıkla duyduğum için normal gelirdi ama bunu kayınvaldesi söyleyince insanın ayrı birşey hissediyor.

Ve ben; ben deyim yerindeyse kendi kazdığım kuyuya düştüm. Düşünce gücüm nasıl kuvetliymiş benim. Biliyorum tek nedeni ben değilim bu kötü serüvenin. Ama etkin olmadı mı? Oldu. Hiç endişe etmseydim de olmaz mıydı? Olurdu sanırım. O zaman bu sürevi farklı yaşardım ama bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim. Her endişe edenin başına bu gelmiyor çünkü her endişe edenin düşünce gücü benim kadar kuvetli değil. Şu noktada odaklanmam gereken şey ne denli kuvetli bir düşünce gücüm olduğu olmalı demek ki. Ufak bir endişeyi kendime çekebildiğime göre güçlü bir harika duyguyu da kendime çekebilecek güçteyim demek ki.

Tabii ki bugün birden bire herşeyi geride bırakamam ama elimdeki harika ötesi şeylere odaklanabilirim.

Bugün güneş yok ama benim içinde doğan birşeyler var.

İşte ben yine bildiğin Tüten :)

30.11.2010

Kocam'a

Kocam'a sonsuz teşekkür ederim. Bana öylesi destek ki. Kendisi ne hissediyor emin değilim; eminim o da içinde tuhaf duygular yaşıyordur ama bana hissettirmiyor. İçindeki tüm tuhaf duygulara rağmen bana öylesi sevgiyle yaklaşıyor ki.

Şu perişan günlerimde beni hala güzelim diye seviyor. Tüm bitkinliğime rağmen bana sarılıyor ve beni sevdiğini söylüyor.

Kocam benim hayatımdaki en büyk destekçim. İyi ki varsın sevgilim iyi ki benimlesin.

Dilerim herkesin benim gibi destekçi, sevgi dolu, sorumluluk sahibi, harika bir kocası olur.

Seni seviyorum sevgilim iyi varsın.

İç Konuşmalar...

İnsanların beni anlamaya çalıştığının farkındayım. Bana destek olmaya çalıştıklarının da. Ama beni ancak benim yaşadığımı yaşayan biri anlar. Bu bana da ders oldu. Bir daha yaşamadığım hiçbir duygu hakkında yorum yapmayacağım. Bazı durumlar var ki gerçekten yaşayan anlar.

Hamile olduğumu hissettiğim anda anne gibi de hissetmeye başlamıştım ve bu sağlıklı olan her kadın içni aynıdır ve bu biolojik birşey hormonal birşey. Cumartesi günü bebeğimin gittiğini direkt anladım çünkü artık anne olacağımı sandığım sandığım diyorum artık anladığım ilk zamanda hissettiğim hiçbir duygu yoktu içimde. Bunu işte bunu ancak yaşayan anlar. Garip çok gaip bu da Allahın bir lutfu işte.

Şu lafı duymaktan ne denli sıkıldığımı buradan haykırabilir miyim acaba? Sağlıklı bebek kalır sağlıksız gider. Evet böyle bunu biliyorum Allahın mucizesi işte bu da. Allahın kusursuz muhteşem yarattığı bir fizyoloji beden sağlıklı olmayacak şeyi atıyor.

Herhalde herkes hayatında bir kez kusmuştur öyle değil mi? Sağlıksız birşeyi bedenin dışarı atması ya o da. Kusarken nasıl hissedersinşiz kendinizi. Berbattır herhalde ve şöyle düşünür müsünüz iyi ki kusuyorum Allahım ohh ohh ne güzel. Ehh bir deee bu durumun düşük halini düşünün??? ve günlerce sürdüğünü.

Siz o haldeyken sağlıksız bebek gider lafının bir faydası olur mu sizce? Ve her bir damla kanda biraz daha bebeğinizin gittiğini bilmek nasıl hissettirir sizce.

Sizce benim derdim sağlıksız bir fetus'un (Evet efendim tıp dilinde kaybettiğim benim bebeğim dediğim şeye Fetus deniliyor hani kalbi yok daha gözü kaşı yok o bir bebek değil ya. Ama kazın ayağı öyle değil işte o hormonlar size anında bir anne gibi dolayısıyla içinizdekini de bir bebek gibi hissettiriyor) gitmesi mi? Sizce ben hamileliğim devam etmediği için mi bu kadar üzgünümm.

Valla neye üzgün oluğumu anlatacak mecalim yok benim.

Hamile olanlara sadece şunu söyleyebilirim. Çektiğiniz her sancı her mide bulantısı her baş dönmesi her ne yaşıyorsanız bilin ki müthiş bir şeye hizmet ediyor. Zira kısacık hamileliğimde her kustuğumda sevinmem gibi size de hissettiğiniz her böyle durumda şükretmenizi öneririm.
Boşa sancı çekmenin içinizden gidenin çıkanın bir parça kan olması inan ki yaşamayanın anlayacağı birşey değil.

Hoşgeldin depresyon diyorum hayatıma. Biliyor musun seni göndermek için hiçbirşey yapmayacağım. İçimden gidenin yerine geldiysen onun yerini hiçbirşey dolduramaz bunu bilmen gerekir. Sen benim bir parçam olamazsın ben de seni göndermek için hiçbirşey yapmayacağım. Geldiğin gibi gider misin yoksa fetusum gibi sen de yerinin beğenmez gider misin bilmiyorum. Fetusum gitmesin diye elimden geleni kendimce heşreyi yaptım ben ama gitmeyi tercih etti sen belki yerini beğenir hep kalırsın ama ben seni ne göndermek için ne de kalman için hiçbirşey yapmayacağım bunu böyle bil.

İlk hamileliğini güzel bir şekilde sonuçlandıranlar hayatlarında nasıl bir şansa nasıl bir lutfa sahip olduklarını mutlaka bilmeliler. Eminim ilk çocuğunu benim gibi kaybedenlerin ikinci sevinçleri biraz buruktur. Eğer ben birgün bu muzicetyi tekrardan yaşarsam boğazımda bir yumru ile yaşayacağım. Buruk bir sevinç.

Hissizlik hisli olmanın dibine vurmak gibi birşey!!!

Tüten ben
hissizliğin dibinde en dibinde hemde

29.11.2010

Bana Bunu Yapmayacaktın Hayat...

Bana bunu yapmayacaktın Hayat.... Ne isyanım var Allaha ne de kaderime. Zira Allaha inacım zerre sardılmadı bir kere bile neden Allahım demedim? Kaderimin ise harika olduğuna inanıyorum. Ama sana gelince hayat seninle tüm bağlarımı en ince ipe kadar koparıyorum ne halin varsa gör bensiz! Sen ki beni bu sınava soktun. Sen ki bana bunu da yaşattın ya şimdi ne halin varsa gör bensiz!!!!

Ne istiyorsun ya benden ne? Yetmedi mi soktuğun sınavlar nolurdu yaaa nolurdu bir kerecik yardım etseydin bana nolurdu bir kerecik beni sınava sokmasaydın. Yetmedi mi yaa yetmedi mi? Ben 180 derece değişmedim mi? Bir çok sınava girmedim mi zaten. Çok mu kolay bir hayat sundun bana. Sen benim istediğim herşeyi bana bunları yaptıktan ve ben ancak sınavı geçersem mi vereceksin yazıklar olsun sana yazıklar.

Bu muydu bana vereceğin sınav içimdeki bebeğin damla damla tuvalete gittiğini görerek mi sınayacaktın beni. Şimdi ağlamıyor olsaydım şimdi sana bunları yazmıyor olsaydım mı beni sınavı geçmiş sayacaktın sen heee? Nolucaktı o zaman hadi bu geçtim bana yeni bir evlat verdiğinde tanrı sen o zaman da beni evladımla mı sınayacaktın sen öyle bir kalleşsin ki bunu da yaparsın şüphem yok.

Şimdi bana senin ki sınav mı diyeceksin çocuklarını 5. 6. ayda kaybedenler sakat doğuranlar büyütüp koklayıp öpüp ondan sonra şahit verenler ellerinde evlatları ölenler var mı diyeceksin. Evet var evet benim daha bebek bile olmamış fetusumu kaybetmemden çok daha üzücü çok daha kötüüüüü bunu biliyorum bildiğim için Allah isyanım yok ya bildiğim için allahım neden başıma geldi demiyorum yaaa. Ama sana soruyorum hayat neden bana bu sınavı verdin.

Yoksa içimde korku olduğu için mi bebeğimi ya düşürürsem diye? Bunun için mi yaptın bunu? Binlercek kez lanet olsun sana bunun için yaptıysan binlerce kez hemde. Sorarım sana hangi hamile kadın bunu hissetmiyor içinde hepsine bunu mu yapıyorsun. Şu dünyada kaç tane benim gibi kendini 180 derece değiştirmiş olumlu bakan olumlama yapan en zor anlada bile olumlu yaklaşan insan var hamile var sorarım sana. Nolurdu yaaa nolurdu ben birşeyden korkarken masumca yanımda olsaydın da bu mucizeyi devam ettirseydin.

Şimdi sen bana bu sınavları yaparken ben senden geçekten vazgeçiyorum kendini de enerjini de olumlu düşünceni de al ve siktir ol git başımdan. Gürayı çok istedim beni deliler gibi üzdükten sonra neler neler olduktan sonra mutluluğa kavuştum. İşssiz kaldım parasız kaldım hasta oldum vb vb vb bu sınavları binlerce mücadele ile verdim ve şimdi bir bebeğe sahip olmanın muhteşem duygusunu bana 4 hafta yaşatıp bunun sınavını mı veriyorsun sen bana dedim ya siktir ol git.

Bundan sonra allah'a sığınır allaha inanır kocama ve sevdiklerime sarılıp yaşar giderim. Beni hiç bekleme ne olumlu enerjimi ne olumlu düşüncemi ne de sana hizmet eden en ufak bir çabayı benden göremezsin.

Sakın ama sakın beni bir daha sınamaya kalkma. Ne halin varsa gör ben seni unuttum sen de beni unut. Git biraz seninle iç iletişim kurmayan insanlarla uğraş.

Şimdi aklını başına topla bu Perşembe'ye kadar olan süreçte bana bir sınav daha verme. Perşembeye kadar içimde kalanlar gidecek anladın mı beni? Eğer anlamadıysan beni Perşembe günü beni bir sınava daha tabii tutarsan ben uyandığımda Perşembe günü eğer ölmesisem sen ölmüş olacaksın bunu böyle bil!

Şimdi siktir git gerçekten siktir git!!!!

26.11.2010

Anne olmak biraz da paranoyak olmak(mış)

Yukarıdaki cümleyi herkes üzerine alınmasın. Tamamen kendimi kastederek yazdım.
Benim gibi hissedenler olduğunu duydum ve aynı zamanda hissetmeyenler olduğunu da.

Hamile olduğumu öğrendiğimde beri kendimi de keşfediyorum. Bebek gibi her geçen gün ben de büyüyorum belki de. Şükürler olsun tekrardan Allah bana bu şansı verdi. Kendimi yine yeni yeniden keşfetmek. Bebeğime serüven adını koymayı çok isterdim çünkü gerçek bir serüven bu hamilelik ama kulağa pek hoş gelmiyormuş muş muş.

Benim hamilelikle ilgili ne çok önyargım varmış ne çok korkum varmış yıllar içinde edindiğim. Öncelikle hamileliliğin ilk ayında bebeğini kaybedenlerden milyon kere özür dilerim. Şuan hangi duyguyla boğuşuyorum biliyor musunuz? Yıllarca kendimi şuna inandırmışım "herkes ilk çocuğunu düşürür" Allahım bu beynimdeki nasıl bir kalıptır. Hamile kaldığımı öğrendiğimden beri beynim egom bana bilin bakalım hangi oyunu oynuyor. "İlk bebek düşer" oyunu! Bunu kırmaya çalışıyorum işte şimdilerde. Aklıma bu geldiğinde. Sen dur bir ego değiştiriyorum ben bu kalıbı diyorum kendime.
Ama kendimi birazcık övüp şımartacağım bu noktada bunların farkında olduğum için kendimi kocaman öpüyorum :)
Ve ben ilk aylarda olan bebek kaybının çok da büyük birşey olmadığını düşünürdüm. İnanın ki değil ay 1 günlük bile hanile olunsa ahh yok mu şu hormonlar işte onlar size kendinizi 1 günde bile anne hissettirebiliyor. Şuan bebeğime bağlanmış durumdayım ben gerçekten böyle. Bunu hissetmeyenler vardır ve bu da doğaldır.

Konudan konuya atlayacağım ama. Bir annenin blogunda okumuştum. Çocuğunu emzirmenin ne denli harika olduğundan bahsediyordu bunu hissettiğindeki o mucize hissinden vb. Bir arkadaşı demiş ki, ne sanıyorsun ki sen bunu bu hormonal bir durum. Vücut emzirme sırasında bir hormon salgılarmış anne buna alışsın sevsin diye. İşte bazı kadınlarda bu hormon salgılanmıyor olabilir. Hormonlar neredeyse tüm hayatımızı etkiliyor. İşte bu nedenle, belki şuan benim hormonlarım çok çalışıyor ve ben bebeğime daha şimdiden bir bezelyeyken bile bağlıyım.

Paranoyaklık demiştik değil mi? İlk günlerde çok midem bulandı feci başım döndü. Bundan zevk aldım desem içten içe. Hani sanki bunlar olunca hamileliliğim devam edecek gibi. Midem bulanmadığında üzüldüm. Sevgilimi arayıp bıktırıcı sorular sordum. Güray midem bulanmıyor benim birşey mi var sence? Güray başım hiç dönmedi bugün? Güray bugün hiç şişlik yok? yaaa güray birşey mi oluyor acaba?

Yazarken gülüyorum biliyorum paranoyakça bunlar. Çoğunlukla kendimi sakinleştirmeye çalşıyorum ama gelin görün ki yıllarca öylesi güçlü ağlar kurmuşum ki ve öylesi yanlış bilgiler bunları temizlemenin tek yolunun yerine yenisinin konması olduğunu da iyi biliyorum ve bunun için muazzam çabalıyorum.

Şimdi müsadenizle bebeğime seslenmek istiyorum;

Bebeğim:

Yarın seni bir kez daha ultrasonda göreceğim öylesi heyecanlıyım ki. Eminim babanda çok heyecanlı. Dr söylemedi ama sanırım kalp atışını duyacağız. Duyalım tamam mı lütfen duyalım. Aslında ben birşey hissediyorum ama esprili babacığın gaz olmasın o diyor :) Belki de öyle ama ne bileyim sanki kalbinin atışını duyacakmışız gibi geliyor bana. Çok heyecanlıyım canım benim. Seninle hergün konuşuyorum hissettiğine eminim. Ve babanın elide hep karnımda onu da hissettiğine eminim. Hani şu gür sesli, kahkası harika olan sana sevgiyle dokunan kocaman elli var ya hehh işte o senin baban. Küçük elli olan da ben :)

Biliyor musun bugüne kadar çok kere "anne" dedim ama hiç "anne" denilmedim. Heyecanla bekliyorum anne diyeceğin günleri. Gözlerime bakacağın o ilk anı.

umarım yerin rahattır, keyfin yerindedir ve kalbin pıt pıt pıt atmaya başlamıştır. Diyorlar ki senin kalbin benimkinden çok daha hızlı çarpıyormuş. Ama yarın inan ki benim kalbüm seni ultrasonda görürken çok hızlı çarpacak.

İyi ki içimdesin sen, iyi ki geldin ve lütfen 9 ay boyunca kal. Hem eğlen, hem büyü içimde. Tek dileğim sağlığın, huzurun ve keyfin bebeğim.

Tuten ben
Heyecandan kalbi çıkacak gibi atan

24.11.2010

İçimdeki Mucize


Mutluluktan öylesi dolup taşıyorum ki daha fazla paylaşmadan duramayacağım. İçimde küçük ama aslında çok büyük olan bir mucize var. Evet ben hamileyim. Ve içimdeki mucize yukardaki resimdeki kadar. 6 hafta 4 günlük bir mucize bu.

Hergünüm Allaha şükretmekle başlıyor ve şükretmekle bitiyor. Bu mucizeyi hissetmek öylesi güzel ki. Güray ve ben bebeğimiz olmasına çok hazırdık ve şu kendisi küçük duygusu büyük mucizeninde hazır olduğunu öğrendiğimiz andaki sevincimiz kelimelerle anlatılacak gibi değil tarifsiz bir duygu gerçekten.

Birşeye gerçekten inandığında ve yürekten istediğinde ve olmuş gibi yaşadığında yani olduğunda hissedeceğin o harika enerjiyi daha olmadan evrene yaydığında istediğin şeyin gerçekleşceğine olan inancım bu mucize sayesinde daha da katlandı.

Ve bir de nazar değeceğine inanırsan nazar değer neye inanırsan öyle olur bu benim hayat felsefem olduğu için paylaşmanın önemine inandığımdan ve bir de zaten blog'umu bir çok insan bilmediğinden sakınca görmeden açıklamak istedim.

İnsanın içinde hiç mi korku olmuyor çok oluyor ama ben korkunun egonun bir oyunu olduğunu da biliyorum. Korku geldiğinde hay hay hoşgeldin kim tarafından gönderildiğini biliyorum ve sana kapıyı gösteriyorum diyorum.

Ve şimdi izninizle birazcık bebeğime seslenmek istiyorum;

Bebeğim sen hep aramızdaymış gibi yaşadık biz babanla. Biz sana hep seslendik biz hazırız hazır olduğunda gel diye. Ne mutlu bize ki sesimizi duydun dahası sen de hazırmışsın. Bizi seçtiğin için 6 haftadır içimde kaldığın için büyüdğün için çok teşekkür ederiz sana. Biliyor musun biri bana daha önce miden bulandığına kustuğuna sevineceksin deseydi güler geçerdim oysa ki sen beni günlerdir kusturuyorsun ve ben kustuğumda bile şükrediyorum çünkü sebebi sensin.

Bebeğim, benim bazen ağladığımı hissedeceksin tıpkı şimdi olduğu gibi ama bilmelisin ki ben seni şimdiden çok sevmenin şiddetinden ağlıyorum. İnsan bir mucizeyi hergün yaşamaya başladığında gözyaşlarına engel olması da mümkün olmuyor. Baban olsa şimdi derdi ki senin gözyaşların göz pınarlarında her daim hazırdır zaten.

Canım kokusunu şimdiden burnumda hissettiğim, 9 ayını tamamla birlikte başladığımız bu serüven en güzel ve huzurlu bir biçimde sürsün. Seni heyecan ve mutlulukla bekliyoruz.

Tüten ben
İçindeki mucizenin annesi

22.11.2010

Miş gibi yaparken

Güray ve ben unutulmaz olacağı kesin olan bayram tatilimiz sırasında ...cilik oyunu oynuyorduk aslında bayram öncesinden bu oyuna başlamıştık aramızda ve çok eğleniyorduk. Ben ...mış gibi davranıyordum Güray da öyle.

Sonra arife günü miş gibinin gerçek olduğunu öğrendik.

Gelelim ana temaya :)

Bir kez daha inandım ki, düşünce gücünün, olumlu düşünmenin, mış gibi yapmanın ve yaşamanın insana katkısı çok fazla. Bir kitap okudum hem de bu bayram tatiline denk geldi. O kitapta diyor ki, diyelim ki başınıza kötü birşey geldi veya korkunuz var o şey olmasaydı nasıl yaşardınız işte öyle yaşayın. Ve aynı kitap diyor ki; istediğiniz herşey olur heşrey ama birşeyi istediğiniz halde olmuyorsa gerçekten istemeyi bilmiyoruzdur vardır bir nedeni %100.

Biz mış gibi yaptık Güray'la enerjimiz hergün sanki o mış gerçekmiş gibiydi ve çok kısa sürede gerçeğe ulaştık. Hergün evrene akıttığımız bu olumlu enerji sonunda bize istediğimizle geri döndü.

Diyeceğim o ki, şuan canınızı sıkan bir durum mu var? O zaman o durum olmasaydı nasıl olurdunuz önce onu düşünün sonra hissedin sonra yaşayın bakın görün herşey nasıl değişecek.

Birşeyin olmasını çok mu istiyorsunuz? O istediğiniz durum söz konusu olsaydı nasıl olurdunuz onu düşünün önce sonra hissedin sonra zaten olmuş gibi davranın ve bakın görün.

Ve lütfen hergün şükretmeyi unutmayın. Şükür duanızın içinde olmasını istediğiniz fakat henüz olmayan şey için de şükredin. Bunları yaparsanız istediğiniz şey olmuyorsa gerçekten yapmıyorsunuz demektir. Veya hepsini doğru bir biçimde yapıyor ve yine de olmuyorsa demek ki hayırlı değil zorlamanın anlamı yok o halde.

Tüten ben
Mutluluktan şarhoş

16.11.2010

Alaçatı...


Ah be Alaçatı ben nasıl haksızlık etmişim sana. Meğer sen ne de güzel bir yermişsin.
Huzurun,sakinliğin ve romantizimin adresiymişsin de ben bilememişim.

Ama o yazın oluşan kalabalığı o insan fazlalığını hak etmiyorsun sen. Sen tıpkı bu sonbahar olduğu gibi dinginliği hakediyorsun. İnsanların biribine selam verebildiği çarpmadan dolaştığı sokakları hakediyorsun.

Yazıdan anlaşılacağı üzere, bayram tatilimizin ilk durağı Alaçatı ile. Ben de sevgilimde Alaçatı!ya hiç düşükn olmadık hatta çok da sevdiğimiz söylenemezdi. Ben hep yazın uğramıştım ve pek de birşey anlamamıştım. Oysa sonbaharda Alaçatı'ya tam anlamıyla bayıldık.

Sevgili sevgilimle çok romantik bir 2 gün geçirdik ve bir bilsen Alaçatı bize nasıl güzel bir süprizin ev sahipliğini yaptığını....

Tüten ben
Bulutların üstünde bir gökkuşağı

Kısa kısa Alaçatı rehberi

Köşe Kahve'de meyve çayı içilmeli
İmren Pastanesinde sakızlı muhallebi yenilmeli
Kırmızı Ardıç Kuşu'nda Sakızlı Türk Kahvesi içilmeli
Dalyan'a Osman'ın yerine gidilip balık yenmeli
Ve...
Mutlaka Beyaz Han'da kalınmalı

10.11.2010

Ve Bakınızzzz :)


Vee bakınız kocam için ev ne demek :) yukarıdaki resim herşeyi anlatıyor.
Kocam için ev demek; gelip ayaklarını uzattığı ve tüm gece boyunca X Box yani playstation oynayacağı yer demek.

Hasbam 2,5 saat oyun oynayıp 10 dk TV dönelim dediğim de dur yaa şu adamı da döveyim oyun save etsin diyen kişidir. Kendisini bıraksanız tüm gece oyun oynayabilir.
Yatağa girdiğinde nasıl dövdüm ama adamı der :)

Canım kocam benim işte böyle çocuk ruhludur :)

Yaaa işte böyle derdim büyük sevgili okur :)

Tuten ben
Xbox oyun fatihinin karısı

Evim Benim Mabedim


Dün oldukça sıkıcı bir gündü benim için. Sanki biliyormuşum gibi işle ilgili bir yazı yazmıştım belki de kendim çağırdım çok bariz birşey olmamasına rağmen dün işteki entrikalardan vb bahsetmiştim ki gerçekten canımı sıkan şeyler yaşandı.

Canımın sıkkın olmadığını günlerde de üzerimde yorgunluk oluyor iş yoğunluğundan erken kalkmaktan ve benzeri nedenlerden. Ama her ne olur ise olsun eve girdiğim anda içimi huzur kaplıyor. Hele ki mutfağa girip yemek yapmaya başladığım anda gün boyu tükenen enerjim kendiliğinden yerine geliyor. Ve o enerji sayesinde günün tüm yorgunluğuna rağmen ev işlerini bir şekilde hallediyorum.
Tabii bir de kapının çalması ve kim o dedikten sonra gelen ses: "Your husband honey" :) Ve kapıda sanki uzun zamandır görüşmüyormuşuz gibi sarılmamız birbirimize şımarmamız. Sofraya oturup karşlılıklı yemek yerken tüm günün dışarda kalması...

İşte tüm bunlar benim için evimi mabed yapıyor.

Dün de kafam bozuk biraz kırgın biraz sorgular vaziyette gittim eve. Her zamanki gibi girdim mutfağa başladım yemek yapmaya başladı mı içime huzur dolmaya. Kocamın en sevdiği yemeklerden birini yaptım. O yine çok beğendim mükemmel dedi ben de sevindim. Kesmedi tabii beni biraz hamur yoğurmalıydım o hamuru tezgaha yayıp açarken oklava ile şöyle her canımı sıkan şeyin üstünden geçer gibi olmalıydım.
Üşenmedim hem kek hem galeta yaptım. Herkese de dağıttım. Herkes ama özellikle de sevgilim beğenince "Oh be" dedim işte bu. Hayat böyle ufak gibi görülen çok değerli şeylerden ibaret.
Günden geriye yorgun ama huzurlu bir ben kalmıştı. Canımı sıkan şeyler hamurla beraber yoğrulup gitmişti.

Bir de sevgilimle gülme krize girdik ki gülmenin en iyi ilaç olduğuna bir kez daha şahit oldum. Kocam bana sarıldı ve seni bu kadar sevmemin bir nedeni olmalı nedeni olmalı diye sayıklamaya başladı ee ben de gülme krizine girdim ee o da girdi. Tam o anda gülmenin tadı damağımızdayken yatağa gidelim dedim yok canımmm uyumaya elbette :) Hoş kocam tam uyumadan önce biri birini bıçaklamışmış tam şöyle boğazından falan diye anlatmaya başladı ki lütfen sus dedim kendisine lütfen sus anlatma böyle şeyler rüyama girer sonra. O da sıklıkla söylediği; "Ya sen nasıl birşeysin böyle çok tatlı birşeysin ya" dedi. İşte beni sevme sebebin kocacığım çünkü ben çok tatlı birşeyim :)

Tüten ben
Evinde olmak isteyen

9.11.2010

İş mi Çalışmak mı?



Yukarıdaki resimde diyor ki: "İş yerine çalışmanız olursa hergün tatil olur" bu cümle birazcık "deliye her gün bayram" tadında ama ben yine de beğendim. Peki gerçekten böyle mi? Bakalım ve beraber inceleyelim sevgili okur :) Bugün akademisyen tadındayım :)

Çalışmak konusundaki genlerimi babamdan almışım. Babam da iflah olmaz bir arı mayadır. Bilemiyorum artık ikimizinde Oğlak burcu olduğundan mı ileri gelir ama babam ve ben çalışmayı severiz. Çalışmadan geçen bir hayatı düşünemiyorum bile. Babam ve ben tatil denildiğinde bile şöyle hiçbirşey yapmadan ayak uzatılan aylak aylak durulan tatile ki tatil odur aslında anlam veremeyiz. İlla koşturacaksın birşeyler yapacaksın. Her ikimizde eve iş taşırız ve ne var bunda deriz. Geç saatlere kadar çalışmak bizim için normal birşeydir.

AMA diyorum böyle olduğu halde babamı bilemeyeceğim ama işi çalışmak olarak gördüğüm halde nedense bana hergün tatil tadında gelmiyor. İşimi seviyorum çalışmayı da seviyorum. Ama durup durup çok sorguluyorum bu sevdiğim çalışma aktivitesini. İş hayatı hayatın ta kendisi belki de içinde kötülük var,entrika var,pislik var var da var. Ve evet günün sonunda çalışmayı seven insanlar bile PARA için çalışıyor ki ben bunda ne çirkin ne kötü birşey görüyorum. Para için çalışmak ve parayı sevmekten daha doğal ne olabilir ki. Konudan konuya atlayacağım ama derler ki para kazanmayı çok istediğin halde kazanamıyorsan paraya yüklediğin anlamlara bak. Parayı kirli mi bulursun çok zengin olanların başına kötü birşey geleceğini mi düşünürsün. Çok paran olunca yanlız mı kalacağını, insanların seni kullanacağını mı düşünürsün eğer böyle ise asla zengin olamazsınız derler. Ben asla böyle düşünmem. Para süper güzel birşeydir çok gereklidir pis değil temizdir buna rağmen henüz maddi anlamda "Saç saç paraları Leyla"ya durumuna geçemedik ama Allahaşükür zenginiz. Evet evet biz zenginiz :)

Neyse nerede kalmıştık. İş hayatındaki entirikalardan çok fazla sıkıldım. Bazen harcandığımı düşünüyorum buralarda :) Potansiyelimin heba olduğunu :) Sonra kendi işini yapsan ne değişecek diyorum insan iş değil çalışmak gibi de görse Paulo çok güzel bir laf etmiş de olsa pek öyle tatil olmuyor işte. İş hayatı hayatın ta kendisiyken kendi sevdiğin işi de yapsan insan oldumuydu işin içinde hep bir entrika hep bir pislik olacak bu kaçınılmaz.

Ama öte yandan tüm bunlarla birlikte hayat sen nasıl görürsen öyle. Neresinden bakmak istersen onu görürsün. işte bu yüzden etrafımda dönen tüm entrikalara rağmen iş hayatı da hayatın ta kendisiyken işime de bakmak istediğim gibi bakıyorum ve çalışmaktan zevk alıyorum. Ama entrikaların ve diğer pis işlerinde farkındayım ve bunlarda canımı fena halde sıkıyor.

Uzun bir süredir bilinçaltımda ben hangi işi yapsam ruhum doyar bunu da düşündüğümü biliyorum. Ve bir gün karşıma o işin çıkacağını ve o günden sonra o işi çalışma olarak göreceğimi ve bana hergün tatil olacağını biliyorum. Ama evren bak sana türkiye'den sesleniyorum benim öyle bir işim olmalı ki vergisi cartı curtu yasal sorumlulukları falan olmamlı tamam mı? Hani pat diye o fikir aklıma gelecek ya o gün lütfen bu detayları atlamayalım canım benim.

Tüten ben
Kukumav kuşu ;)

8.11.2010

3 Şey...

Bu haftasonu öyle derinden şükrettim ki sanırım ilk kez böylesi derinden şükrettiğini hissettim. Hani bazı durumlarda insanın göğsünün tam ortası sızlar ya yüreği çarpar ya işte öyle hissettirdi o şükran duygusu bana.

güray ile harika bir hayatımızın olacağını hayal ederdim ve buna çok inanırdım. Hayallerimde hep kalabalık ve mutlu bir aile olacağımız aşkımızın hep devam edeceği vardı. Hep inandım buna amann böyle olmasa bile ben hayal edeyim dedim.

Ve bu haftasonu hayalim tam karşımdaydı. Kocaman bir aile taşan bir sevgi, aşk, huzur ve mutluluk enerjisi. Binlerce kez belki Allahım sana şükürler olsun dedim. Allahım bu bir ömür boyu sürsün dedim. Bir parmak bal çalmak gibi olmasın dedim. Sonra kendime hatırlattım bunun sürmesini istiyorsan hayatının geri kalanını da tıpkı bugün ki gibi masal tadında "fairytale" şeklinde geçmesini istiyorsan o zaman hayal etmeye devam edeceksin bu benim payıma düşüne Tanrı kendi payına düşeni ancak sen kendi payına düşeni gerçekten gösterince gösteriyor çünkü. Görev dağılımı adil :)

Bu haftasonu hayatımın en önemli 3 şeyine karar kıldım neler mi:
* Sağlık&sihhat
*Aile (buna dostlar ve aile dostları dediklerimizde dahil)
*İnanç

Bunlar benim hayatımın en büyük zengillikleri kendimi bu haftasonu çok zengin hissettim çok hem de.

Evlilik bana çok şey kattı çok hem de. Mutluydum çok daha mutlu oldum. Aile olmanın ne demek olduğunu gerçekten evlenince anladım. Önceden de aile olmaya değer verip şükran duyardım ama şimdi hissettiklerim bambaşka.

Şimdi ki hayalime gelince; evli, mutlu kısmını geçtik çocuk kısmına geldikkk. Şimdi hayalimde bir de bu muhteşem tabloya çocuk ve hatta çocuklar ekliyorum. Tüm duyduklarıma bildiklerime ve muhtemelen başıma geleceklere rağmen hayallerimde çocuğumuz aramıza katıldığında gerçek şükran duygusunu bir kez daha yaşayacağımızı ve herşeyin harika gideceğini zorlukların o yaşanan diğer duyguların yanında unutulacağını hayal ediyorum. Tıpkı bu haftasonuna sinirle asabiyetle başlayıp bu sabah o kısmı hiç hatırlamadığım ufak bir ayrıntıymış gibi değindiğim gibi.

Dilerim herkes hayatında istediği o 3 şeye belki de daha fazlasına kavuşur.
Ve diyorum ki 3 benim en sevdiğim sayı iken ister misin 3 çocuk annesi olayım ;)

Tüten ben
hayalperest gerçekçi ;)

2.11.2010

Büyümek...



Bundan 20 sene önce (20 yazarken bile korktum ne çok geçmiş üzerinden)yılın 3 ayında yazlık evimizde kocaman bir aile olarak yaşardık. Masamızdaki sayısı 10'dan daha aşağıya hiç düşmezdi. Kocaman balkonumuzda bazen adım atacak yer olmazdı. Anneanneler, babaanneler, büyük teyzeler, halalar, dayımlar, eksik olmayan misafirlerimiz ve tabii ki evin hem neşe hem de sorun kaynağı biz çocuklar.
Bir yaz geleneği olarak her haftasonu mangal yapılırdı ve sofra muhabetti gece yarısına kadar uzardı. İçki kültürünün olmadığı bir aile büyüdük ama sohbet kültürünün yoğun olduğu bir aileydik biz. Masamız içkisiz de çilingir sofrasına benzerdi.

Kaç kilo et pişirildiğini hatırlamıyorum ama yaklaşık 2 kilo patates kızartması yapılırdı ve ben kocaman sofrada patatesin bitmesine yakın ağlayan ve bu geleneği her haftasonu sürdüren tek insandım çünkü patates kızartmasını çok severdim ki hala severim ve bitmesini istemezdim tabakta birkaç tane kalsın isterdim bakayım o tabağa sevdiğim birşeyin bizimle masada olduğunu görelim isterdim. Ve birgün dayıcığım dedi ki 5 kilo patates kızartacağız bugün. Ve hep birlikte 5 kilo patatesi soyduk kızarttık hepimiz gırtlağımıza kadar paptatesle doymuştuk ama ben yine mızmızlanmıştım çünkü ben o sevdiğim şey aramızda kalsın istiyordum.

Bir çocuk düşünün sevdiği patates bitiyor diye masada ağlayan ve bu çocuk yavaş yavaş sevdiklerini kaybetmeye başladı. Bir sonraki yaz anneannem yoktu masanın eski keyfi olabilir miydi hiç? Ve sonra bababenesi gitti sonra eskisi kadar misafir gelmez oldu. Sonra abiler büyüdü yazlığa pek gelmek istemediler ve böyle masadaki tabak sayısı 4-5'e inmeye başladı. Zor bir döneme girmiştik yazlığı satmak babamın aklının ucundan bile geçmiyordu sanırım ilk ben söylemiştim biz artık orayı sevmiyoruz hem denizde temiz değil sat baba demiştim sat orayı. Sattık evimizi ve hatta evimizi alan yeni sahiplerinin terbiyesizliği nedeniyle hatıralarımıza dokunamadık bile evden çıkaramadık bile. Annem annesinden kalan Singer Dikiş Makinasını bile alamamıştı ne çok üzülmüştü ne çok ağlamıştı sessiz sessiz.
Öylesi üzülmüştüm ki o evin yeni sahibine uğurlu gelmeyeceğini biliyordum nitekim kısa bir süre sonra çocuğu bıçaklandı sahilde ve o ev onlara mezar oldu. Yakın zamana kadar rüyamda o eve gitmeye devam ederdik tabii ki tüm aile bir arada olurdu rüyamda. Zaman zaman dalları balkonumuza kadar uzanan kavak ağacını bile özlerim. Orada olmayı isterim bazen gidesim gelir ama zihnimdeki yolculuğu gerçeğine tercih ederim.

Ve şimdi....

Ailemden ölenler oldu. Genç yaşta kaybettiklerimizde ve çok üzüldüklerimizde. Dün acilde 2 ay sonra 69 olacak babamın elini tutarken keşke büyümeseydik dedim. Keşke yıllar ilerlemese keşke hep sadece tabaktaki patatesler bitiyor diye ağlasaydım dedim. Kocama baktım acaba benden önce ölür mü diye düşündüm. Doğmamış evladımı düşündüm ve acaba onun böyle benim yaşıma geldiğini babasının elini tutup tutamayacağını görür müyüm diye düşündüm ve dua ettim Allaha bir kez daha sevdiklerimin daima yanımda olması için. Hayırlı ölümler nasip et allahım dedim ama ölüm ne zaman gelirse gelsin erken olacağını bilerek. Babam elim uyuştu bırak istersen artık dedi, bırakmadım...

Tüten ben
Büyümek istemeyen

27.10.2010

Nerede Kalmıştık? :)


Ben dün mutlulukla ilgili konuşuyordum değil mi belki de kimilerine göre zırvalıyordum.Ay mutluluk seçimlerdir. Bak ben becerdim sen de becerebilirsin diye.

Hahahah ne zaman mutlu olduğumu söylesem ve bir "bok" başarmışım gibi konuşsam veya "ahkam kessem" ay bak mutluluk bir seçimdir laylaylom. Ben mutluyum desemmm hehhh dakika sektirmezz başıma sıkıntı dahası sıkıntılar gelir. Ben en son bu durumu evlilik hazırlıkları sırasında yaşamıştım. O günlere kadar sanıyordum ki evet evet kişisel gelişimim çok iyi artık ben öfkemi kontrol edebiliyorum. Tabii canım evet karşında ustalar bitmeyen işler evlilik hazırlıkları evlenme stresi bunlar varken de öfkeni kontrol ette görelim o zaman sana iyi puan verelim bu bölümü geçtin diyelim bir kurul vardı sanki karşımda. Ve evet ben o sınavdan düşük not aldım ve o sınıfın tekrarı da yok ama o sınıfın tekrarı olmasın zaten evliliğimden memnunum bir daha bu sınavdan geçmek istemiyorum. Ee napalım kişisel hanemize bir yeni eksi daha eklenmiş oldu.

Neyse nerede kalmıştık. İşte ben dün böyle konuşurken bir mutluluk bulutu olarak gezerken etrafta. Aaa bir baktım köfte yağumuru gibi sıkıntı yağıyor gökyüzünden ama çookkk sınavlardan kaldığım için şu kişisel gelişim yolculuğunda heeheee hazırlıklıydım. Dur dedim durr seni tanıyorum. Sen o her mutlu olduğumu söylediğimde karşıma çıkan sıkıntıya bürünmüş test aracısın. Sanki bir kurul var tepeden beni izleyen ve benim sınav notlarımı tutan ve beni geçirmemiyi takmış bir kurul. Takmış abi bana geçirmiyor beni sınavdan gidip dekanla konuşacağım vallahı (Dekan da Allah olur bu arada).

Bu sever gelen sıkıntıları olduğunu gibi kabullendim. O kadar da kötü bir öğrenci değilim ben. biliyorum artık bu sınavlar benim hayrıma gelişmem için. Ve biraz da kendime gelmem için. Hiçbir zaman oldum piştim demedim ama yani biraz da havaya girmek istedim canım yani başardığını görmek insana haz verir bu bir gerçek. Kurul ne derse desin ortada sıkıntı yokken bariz bir sıkıntı diyelim mutluluğu seçmekte pozitif olmakta bir başarıdır değil mi sayın Hocam lütfen yani arada bir takdir edelim öğrenciği motive edelim pilisss :)

Gelen sıkıntılara şöyle bir baktım yallah dedim haydin yallahh. Sonra bütün bir gece uyuyamadım ee uyusam ayıp olurdu bu tabloya. Ya sabır dedim ulen dedim uykusuzlukla mı beni sınıfta bırakacaksınız. Tabii ben uykusuz kalacağım sinirli olacağım isyan edeceğim öff diyeceğim mutluluk bana haram diyeceğimm pööff diyeceğim olumlama diye bir bok yok diyeceğim ve sınıfta kalacağım. Oldu canım gözlerim doldu. Ben kaç kere sınıfta kaldım aptal değilim anladın mı insan çok kere sınıfta kalınca dersler ve sınavlar değişse de temelde alacağın ders değişmeyince görebiliyorsun. Sen şimdi bok gördün diye seslenirsin belki oradan ama gördümm yaaa gördüm işteee bak tüm gece uykusuz kaldım ama yine de iyiyim ve hıhhh işte mutluyum ben. Ay sen yine de puanımı kırmak istiyorsan kır. Kaç puan aldığıma bakmıyorum.

Kafamı da kızdırma benim ağlarım zırlarım kapısında yatarım yine de Dekan ile görüşürüm o beni sever bir kere bir kıyak çeker hem ben Ayetel Kursi'yi bile ezberden okuyabiliyorum n'aberrr :):):)

Ya işte böyle sevgili okur. Dün ben bir sınavfan geçtiğimi farkettim ya isyan etmedim ya uykusuzluğuma rağmen bugün mutlu olmayı seçtim ya. Üst üste gelen sıkıntılara rağmen mutluyum demesini bildim yaa valla bence iyi bir puanı hakettim. İsterdim ki bu puan sabah tartıda bana eksi kilo olarak gelsin mesela ama ıhhh sabit kilodayım bakalım bu gün puanımı bir yerden alırım diyorum. Ama cebimde zaten öylesi puanlar var ki sağlık gibi sıhhat gibi huzur gibi cebimi bir karıştırsam mutlaka elime bunlardan biri gelir. alırım bakarım şükrederim yine cebime koyarım.

Diyeceğim o ki, mutluluk bir seçimdir :):):)

Tüten ben
Ne dediğini bilen veya bilmeyen

26.10.2010

Mutluluk Nedir?



Mutluluk kesinlikle bir seçimdir ve ben bilinçli olarak hergün mutlu olmayı seçiyorum. Hergün ayrı bir mutluyum. Ve bunu duyanlar zaman zaman bunu söylemeselerde, hissedebiliyorum, bunun bir kandırmaca olduğunu düşünüyorlar. Nasıl yani bir insan hergün mutlu olabilir mi gibisinden. Hiç mi sıkıntısı olmaz bir insanın gibisinden. Yok canım bize söylemiyor herhalde bu bir oyun diye düşünülüyor.

Hemen açıklayaylım sevgili okur. Elbette herkes gibi benim de sıkıntılarım oluyor. Ben sadece bunları seçmiyorum. Yadsımıyorum ama görmezlikten de gelmiyorum görüyorum sıkıntıları selam verip yanından geçiyorum ve mutlu olacağım şeylerin yanında duruyorum. Onlarla daha çok haşır neşir oluyorum. İlla sizden kötüleri de düşünmenize karşılaştırma yapmanıza gerek yok bunun için. Kendi hayatınıza gerçekten bakmasını bildikten sonra mutlu olacağınız pek çok şeyi karşılaştırma yapmadan bulabilirsiniz ve özgür iradenizle mutlu olmayı seçebilirsiniz. Sizi mutlu edecek duraklarda daha çok durup onları görmeyi seçebilirsiniz. Sıkıntıların farkında olarak da bunu yapabilirsiniz. Bir sıkıntının üstesinden gelmenin yegane yolu onun üzerine mutluluk salmaktır. Hele sen bir mutlu ol bak nasıl sıkıntı korkup kaçacak hele bir sen görmeye başlaya git o duraklarda dur bak nasıl sıkıntılar gidecek daha fazla gidip de orada durmanı beklemeyecek.

Şand ve mutluluk dahası her durum hazırsan sana gelir buna da %100 inanıyorum. Sen mutsuz olmaya çok hazırsan gelir o sana emin ol buna ve aynen mutlu olmaya hazırsan o da gelir sana bundan da emin ol. Bu tıp ki şu anlatılan piyango hikayesi gibidir. Adam yıllarca allaha piyangodan para çıkması için yalvarır ama gidip bilet almaz. gidip bilet alırsan ve buna gerçekten hazır olursan çıkar emin ol buna. Ama gidip bilet alıp dua edip bir yandan da çok paranın tehlikeli olduğunu düşünüyorsan hazır değilsin demektir bu.

Ben hergün mutlu olmaya hazır uyanıyorum. Sen de dene ve gör sevgili okur.

Ve bir de şükretmek lazım şöyle içten, gönülden iliklerine kadar hissederek! Elbette mutlu olmaya sebeb olan etkenler vardır mesela kocacığın gelip sana durduk yerde sarılması gibi mesela uyurken ayaklarınızın dolaşması gibi mesela bir bebeğin sana gülümsemesi gibi mesela havanın güneşli olması gibi mesela maaşına zam gelmesi gibi mesela başarının farkedilmesi gibi mesela dostlarının ailenin sağlıklı olması seni sevdiğini göstermesi gibi. Amaaa bunlar sadece etkenlerdir. Hava bugün kötü diye sen de kötüysen işte sorun var orada. Haa biraz sıkılabilirsin ama pardon yaa havanın kötü olması senin kötü olmana bu kadar çok etki edebilir mi? Hani özgür iraden? Sen kendini kimn eline bıraktın böyle! Hava kötü sen de kötüsün. Seni hava mı yönetiyor.
yo böyle birşey olamaz ! Havanın güneşli olduğu hergün iyi misindir? Hiç mi bir yaz günü kendini kötü hissetmedin öyle düşün? Bir yaz günü kendini kötü hissedebiliyorsan bir kış günü de kendini çok güzel hissedebilirsin.

Şmdi bir daha düşün sevgili okur sen bugün neyi seçtin? Ben mutlu olmayı seçtim. Ve şükürler olsun ki çok mutluyum. Evli ve mutluyum kimbilir belki de çocukluyum ;)

Tüten ben
Mutlu çok mutlu

19.10.2010

Hazır Olmak


Hazır olmak için ne yapmak gerekiyormuş? Valla hiçbirşey yapmak gerekmiyormuş :) sadece istemek ve inanmak ve korkuyu defetmek bundan sonra bir bakmışsın ki hazırsın. Yani ben de böyle oldu muhtemelen sizde de olur, inanmazsan dene de gör :)

Çocuğumuz olmasına anne olmaya hazır hissediyorum kendimi çok kısa bir süredir. Nasıl oldu? İşte aynen yukardaki mini özetteki gibi oldu. Korkuyu defettim, inandım ve kocam tarafından inandırıldım ve işte hazırım. Korkularım yok mu elbette var. Karşılacağım ve karşılacağımız zorlukları bilmiyor muyum elbette biliyorum. Ama hazırım işte ve en önemlisi bunların hepsini aşabileceğimizi, dahası bunlardan daha çok keyifli yanlarına odaklanabileceğimizi biliyorum.

Gerçekten düşününce içim içime sığmıyor. Bir bebeğimiz olacak. Bir evladımız. Eve gitmek için, çalışmak için,uyumak için, daha sağlıklı yaşamak için, daha mutlu olmak için ve dahası birbirimize daha da aşık olmak daha da çok sevmek için yeni ve çok özel bir nedenimiz olacak bizim bir evladımız olacak. Valla düşüncesi bile pek bir keyifli.

Şu yukardaki gibi bir kare için bile değer bence. Biz hazırız evlat, sen de hazırsan gel katıl bize, gir aramıza senin o minicik ellerinle birleşsin ellerimiz o kocaman yüreğinle bir atsın yüreklerimiz... Seni şimdiden çok seviyoruz biliyor musun şanslı velet ;)

Tuten ben
Tarifsiz heyecanlı, keyifli ve mutlu ;)
Az kaldı evli&mutlu&çocuklu olmaya

13.10.2010

İnanmak...


Dün akşam kocam bana çok önemli bir kavramı hatırlattı. İNANÇ! Hayatımdaki herşey evliliğim dahil sonsuz ve korkunç bir inanma neticesinde oldu. Benim tüm küçük dünyam buna kocam da dahil evleneceğimize inanmazken ben tek başıma INANIYORDUM.
İnandığım şeyin yılmadan bıkmadan usanmadan kısacası istikrarla peşinde, yanında, önünde durdum ki sonunda hayatımdaki insanlarda buna inanmaya başladılar. Belki şüpheleri tamamen ortadan kalkmadı ama bir kırılma olduğu söz konusu olduğu kesin.

Güray'ın benimle evlenmesindeki en büyük ve en özel nedenin bu inanç olduğunu düşünüyorum. Yaşadığımız onca zorluğa kötü güne ve belki de nefretle geçirdiğimiz günlere rağmen inancımdan zerre kaybetmemiş olmam ona büyük bir güç verdi. Karşısında yıllar boyu aynı inanç ile dikilmem sonunda onun da inanmasına vesile oldu. Güray beni daima çok seven bir erkek oldu daima bu sevgiyi hissettirdi. Ama o benim kadar inanmıyordu ta ki bu kararı alana kadar.

Ben neye mi inanırdım? Evli&mutlu ve çocuklu olacağımıza çok inanırdım. Üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir problem olmadığına inanırdım. Evliliğin aşkı öldürmediğine aşkı öldürenin insanların önyargıları ve bakış açıkları olduğuna inanırdım. Çocuklu hayatın da keyifli olacağına aile hayatının evliliği zayıflatacağına güçlendireceğine inanırdım. Ve bu inancımı hikayelere kelimelere dökerdim. Güray'a bunları her şekilde anlattım.

İnanırdım dedim. Bunlara şimdi inanmıyor muyum? Elbette inanıyorum. Ama KORKU. Korku herşeyin düşmanıdır bunu bir kez daha gördüm ve buna da inandım. İşin içine korku girdi mi inandıklarınızla ilgili sorgularda başlıyor ve bunun tek sebebi korku gerçekten. Tıp ki şeytan gibidir korku. Nasıl ki ibadet etmeye başlarsın bilemediğin birşey içinden sana hep engel olur ki işte o Şeytan'ın ta kendisidir. İşt inandığın şeylere musallat olan şey de Korku'dur.

Sonra dün akşam kocam bana bu gerçeği hatırlatınca, içimden dedim ki dur bir dakika ya sen neden korkuyorsun Allahşakına. Senin çok güçlü bir inancın var. Hadi onlaruı düşün tekrardan inandıklarını tabağına koy ve her gün her öğün onlardan yemeğe başla tekrardan.

Hayat seçimlerden ibarettir sevgili okur. Ne yiyeceğine tabağına hangi yemeği koyucağına kendin karar verirsin. Ve Hayat menüsünde korkularda vardır inançlarda bunların her ikisi de gerçek. Ama menüden kendi siparişini veren yine sensin. O yüzden ben dün akşam menüden İnancı tekrardan seçtim.

Canım kocama hayat arkadaşıma bu seçime vesile olduğu için teşekkür ederim. Belki farkında değildi dün akşam ama çok önemli birşeye vesile oldu.

Yukarıdaki resim için tekrardan için inanç dolu. Evet biz çok mutlu bir aile olacağız. Çocuğumuz bir hayatımızın keyfi olacak, bir çocuğun hayata kattığı zorluklardansa keyif bizim hayatımızda daha ön planda olacak.

Tüten ben
İnançlı

12.10.2010

Nasıl Gidiyor?


Şu günlerde herkesin beni görür görmez sorduğu tek bir soru var. Evlilik nasıl gidiyor? Verdiğim cevap ise artık standart. İyi gidiyor şuan evcilik tadında. Aldığım standart cevap; çocuk olana kadar öyledir :) Ama bunu söyleyen herkes de çocuk yapın diyor. Sanırım çocuklu kervanına katılanlar peşlerinden herkesi sürüklemek istiyorlar :)

Evlilik gerçekten nasıl gidiyor. Gerçekten iyi gidiyor. Eğer ev hayatını seviyorsan ve kocanla olan arkadaşlığın, iyi vakit geçirmen cepteyse o zaman iyi gitmemesi için bir neden göremiyorum. Ev hayatını sevmek ne demektir: Bir evin doğal ihtiyaçları vardır. Yemek, temizlik, alışveriş ve düzen. Bunlardan mutlak suretle bir tanesini sevmeniz gerekiyor. Zaten hepsini seviyorsanız adınızın önüne hamarat, tam bir ev kadını ve yıldızlar ekleniyor. Ben bunlardan çokca yemek mutfak olayını seviyorum düzeni de kıyısından köşesinden tutturuyoruz. Alışveriş işinde sevgilim yardımcı, temizlik için de kadın geliyor. Evinde tüm gün kadını olan kadınların işini kolay sanıyorsanız orada da devreye adam yönetmek giriyor. Eğer adam yönetmekten hiç anlamıyorsan evine hergün gelen kadını yönetemiyorsan o zaman yine işler yolunda gitmez. Yani evinizde hergüne kadın olacaksa bilin ki o zaman da organizasdan, adam yönetmekten anlamanız gerekiyor ve bunu asgari ölçüde sevmeniz.

Her durumda söz konusu olduğu gibi evlilik hayatında da olaya nereden baktığın nasıl baktığın çok önemli. Evlilik kolay değil ince ayar bir durum bu bir gerçek. Ama işte hayata nasıl baktığınız da çok önemli. İstersen evcilik tadında bakabilirsin.
Yukarıda ki çocuk mevzusu bir başka yazının konusu o yüzden değinmiyorum henüz.

İşte benim evliliğim böyle gidiyor evcilik tadında ve dilerim hep de böyle gider.
Yukarıdaki resimde olduğu gibi Güray'la aramızdaki AŞK baki olduğu sürece ve dostluk neden olmasın ki değil mi?

Tüten ben
Sütlü tatlı kıvamında ;)

7.10.2010

Evcilik Hayatı :)




Tutenevleniyor oldu evcilik hayatı. Blog'umun adresini değiştirmeliydim ve değiştireceğimden de söz etmiştim. Bir süredir aklımın arka planında ne olsun diye düşünüyordum. İşte siz ön planda başka şeylerle uğraşırken arka plana attığınız konular günü geliyor dink diye ön plana geçiyor. Bu sabah "evcilik hayatı" olmasına karar verdim.

Kızlar daha iyi bilir. Her kız mutlaka çocukken 1 kere bile olsa evcilik oynamıştır ve mutlaka o oyunun içersinde de "anne" rolünü üstlenmiştir. Evcilik oyunları nasıl da mutluluk doludur aslında o oyun gerçeği ne kadar yansıtır bilmiyorum ama hayatın ve hatta evliliğin güzel bir yanı olduğunu hatırlattığı da kesin.

İşte hem kendi evliliğim hem de evli olan herkesin hayatı evcilik oyunu tadında geçsin diye blog'uma bu ismi uygun gördüm.

Ve yukarıdaki resimdeki gibi aşk tadı hep olsun hayatımızda...

Tuten ben
Evli&mutlu

5.10.2010

Biz Erdik Muradımıza Siz Çıkın Kerevetine :)



Evetttt nerde kalmıştıkkkk :) bugüne bugün neredeyse 3 haftalık evliyim :). Elim gitti gitti yazamadım üzerimdeki yorgunluğu tam anlamıyla atamadığım için sanırım. Ama işte geldim burdayım ben işte ustayım :)

Düğün nasıl geçti öncesi sonrası detaylarına girip ne kendimi ne sizi hiç sıkmayayım ben :) Ben ki kendimi bir mok başarmış sanıyordum. Yok olumlu düşünceyi geliştirdim. Stres ve öfke kontroünde artık çok iyiyim. Ama ben hep ne diyorum o Guru'ları İstanbul'un ortasında bırakacaksın bakalım Guru'luklarından eser kalıyor mu diyor muyum demiyor muyum :) Bir de şu guruları evlendireceksiniz. O aşamada sabrını, olumluluğunu koruyabiliyorsa helal olsun vallahi.

Başkasını bilmem ama ben feci bir gelin oldum feci hemde. Stresim korkunç boyutlardaydı. Ve o güzel düğünümüzde ki bunu yakın uzak o kadar çok insandan duydum ki, tek eğlencenin tadına varamayan ve belki de o anda iyi olmadığını düşünen tek insan bendim.

Ben şimdi henüz terimin soğumamasının verdiği etkiyle gelinlere bir rehber hazırlayabilirim veya bilmişlik yapabilirim ama yapmayacağım tek bildiğim kim ne derse desin gelin olacak kişi aynı süreci yaşıyor. Aman bak takma şöyle oluyor böyle oluyor desem de söylense de geline yok gelin denilen kişi Allahın emri gibi o süreçten geçiyor.

Size en büyük tavsiyem eğer imkanınız var ise butik bir fotoğrafçı ile çalışmanız olmalı. Bizim fotoğraflarımız benim ve sevgilim ve elbette Tombul Peri'min sayesinde güzel oldu ama bizi strese sokan da bir süreç oldu.

Ve bir kulağınızdan bile girmeyeceğini bilsem de yine de söyliyeyim eğer o günün tadını çıkarmak istiyorsanız lütfen ama lütfen takıntılı olmayınnnnn. Hele ev işlerine ev kurulma aşamasındaki streslere gülüp geçinnn. Yatağınız var mı? Ertesi gün için evde su var mı? evet mi gerisi boşşşş gerçekten :)

Ve gelelim blog'a ee bu blog Tütenevleniyor ismiyle devam edemez öyle değil mi :) Hadi bakalım hep birlikte düşünelim ne olsun.

Bu arada evliliği tavsiye ederim ;)

Tüten ben
Muradına ermiş pembiş ;)

16.09.2010

Yayında ve Yapımda Emeği Geçen Herkese Teşekkürler

2 arada 1 drede yazıyorum bu yazıyı ve karmakarışık duygular içerisinde.

Teşekkür edeceğim insanlar çok. Öncelikle sevgili eşim Güray Yolukar'a sonra biricik anneme müteşekkirim. Ardından o kadar çok insan geliyor ki adlarını tek tek yazıp unuttuklarımı kırmak istemem. Ama kısaca; Hülya anneme, Pepime, Esroş'a, Tombul Peri'ye ailemin geri kalanına arayan soran bir şeye ihtiyacın var mı diyen herkese çok teşekkürlerrrrrrr

Yazıyı kısa kesmek zorundayım kafam allak bullak...

Tuten ben
....

15.09.2010

Gelin Olmuş Gidiyorummm :)))



Kaldı 1 gün ve ben hala inanamıyorum desem inanır mısınız? Sanki ben değilde başkası evlenecek gibi sanki ben şuan bir rüyadayım gibi. Az önce sevgilim aradı taze damat :) 6 sene önce benim için yazdığı şiiri okudu ne çok sevmişim seni dedi. Bu blogu ilk yazdığım gün de söylediğim gibi gerçekten film olabilecek kitap yazılabilecek bir ilişki oldu bizimkisi sanmayın ki romantik komedi tadındaydı 7 yıl öylesi trajik ve bazen korku filmlerinin yanında halt edeceği günlerimizde oldu ama demek ki sevgimizin temeli öylesine sağlammış ki bugünlere geldik. Hep inandım ama Güray'ın kaderim olduğuna hep inandım. Allah şaşırtmasın ikimizide bu saatten sonra.

İçim içime sığmıyor gerçekten diliyorum Cuma günü uyandığım andan itibaren herşey yolunda gider rüya gibi bir gün yaşarız hayatımızın zor günlerinde hatırlayıp gülümsediğimiz bir günümüz olur. Evliliğimizin resmi kısmınında temeli güzel ve sağlam olur işallah.

Bu blogun bir Eylül günü kapanacağından bahsetmiştim. Kaldı 1 gün blogumu kapatmaya kıamıyorum "tuten evleniyor" adını değiştirerek yazmaya devam edeceğim.

Tuten ben
Çok sevmiş çok sevilmiş mutlu küçük bir kız

13.09.2010

Son Günler Tarifi Zor Günler


Kaldı mı sana 3 gün ama inan ki bana daha 3 ay varmış gibi geliyor. Hala nedense 3 gün sonra evleneceğime inanamıyorum, garip geliyor yani. Nasıl olacak nasıl bitecek o gün o dakikalar garip çok garip. Hayalini kurabiliyorum da inanamıyorum nedense.

Aklımdayken ki aklımda hiçbirşey kalmıyor şu aralar. Evlilik hazırlıkları sırasında mutlaka herşeyi 1 hatta birkaç kişiyle paylaşın. Sanırım biz çilingirciyle yaklaşık bir 7-8 kere bir araya geldik. Sürekli anahtarı kapının üzerinde bıraktık veya içerde veya kaybettik vb. Sonra defalarca cep telefonumu arabada,evde, orada burada bıraktım ki beni yakından tanıyanlar bilir cep telefonumu pek unutmam. Daha pek çok şeyi böyle böyle unuttum.

Bakın tekrardan söylüyorum öncelik sıranızı çok iyi yapın. Evlilik hazırlıkları sırasında nelere öncelik vereceğinizi iyi belirleyin. Son günler son 15 diyeyim inan ki sizin elinizde olmuyor hep öncelik sırası değişiyor çok istediğiniz şeyleri yapamıyor hale gelebilirsiniz dolayısıyla çok istediğiniz birşey var ise listenin başına koyun ve mutlaka gerçekleştirin.


Tüten ben
Evleneceğine inanamayan

12.09.2010

Son 4 ve Evim


Şu an bu satırları evimin koltuğunda oturmuş yazıyorum. Evimiz bitti ve öylesi güzel oldu ki maşallah diyorum yani bizim içimize çok sindi.

Ama evlilik aşamasından geçmiş tüm arkadaşlarıma sesleniyorum neden beni uyarmadınız heee neden söylemediniz şu son günlerin berbat geçtiğini, insanın feci derece yıprandığını... Başkalarını bilmiyorum ama ben feci derecede yıprandım bu satırları yazarken gözlerim dolu dolu. Son günlerde neredeyse herşey ters gitti. Nazardandır lafının sıklıkla kullanılmasını ters giden herşeyin nazara bağlanmasını pek sevmem ama ben de gördüm ki gerçekten ters giden herşeyin arkasında nazar vardı.

Şu son 4 günümü tek başıma geçirmek istiyorum pek mümkün olmayacak tabii bu biliyorum. Kendimle kalmak, düşünmek bazen düşünmemek garibim işte gerçekten garibim. Düğün günüm bana hala hayal gibi geliyor o güne kadar inanamayacağım sanırım. İnsanın bilinçaltı nasıl birşey ise hep kabus görüyorum hep ama.

Başkalarını bilemiyorum ama ben evlilik öncesi yaşanan o gerginliği, depresyonu ve sinirli hali fazlasıyla yaşadım. Dışarıya yansıttığım sadece %3'lük kısmıdır gerçekten. Umarım hamileliğim ve hamilelik sonrası dönemim böyle geçmez. O zaman vay benim ve vay benim çevremdekilerin haline diyorum :)

Yeni evleneceklere de bir kılavuz hazırlayabilirim bu arada :) Dikkat edilmesi gerekenler To do and Not To Do List gibi. Birincisi eğer kilo vermek istiyorsanız benim gibi 3-4 ay önceden başlamayın son aylarda artık diyetten bıkmış oluyorsunuz ve yemeye başlıyorsunuz. Çok şükür ben herşeyi yediğim halde son günlerde 1 kilo bile vermişim tek sebebi yorgunluk bol hareket ve stres olabilir yoksa baklavadan tutun da hamur işlerine kadar yemediğim şey kalmadı. En son tartıya çıktığımda bayılırım ve son 4 günümü serum ile beslenirim diye düşünüyordum gelinliğin içine girmek için ama korktuğum başıam gelmedi dediğim gibi kilo almadığım gibi kilo bile vermişim.

Nasıl ki bu yazı da herşey havada uçuşuyor ise içimde de herşey öyle. Tek istediğim gerçekten bu sürecin bitmesi ve normal hayatımıza dönmek. Dilerim bilinçaltıma attıklarım bilinç düzeyinde vuku bulmaz ve düğün günüm harika geçer herkesin aklında tatlı bir anı olarak kalır. Dilerim bugünleri gülümseyerek hatırlayabilirim.

Ve aslında bakmayın aylardır dediğim gibi her duygu var içimde benim. Bir yanımın nasıl huzurlu ve mutlu olduğunu da anlatamam. Yılların hayali gerçek oluyor. Şu satırları yazdığım evim öylesi huzur dolu ki. İçeride koşturan çocuklarımızı hayal ediyorum ve gene gözlerim doluyor. Dilerim uzun yıllar ailemizin dostlarımızın ve sevdiklerimizin başımızdan eksik olmadığı şekilde geçer...

Tüten ben
her duygudan hallice

7.09.2010

Başlık Yok Yüksek Dozda Sinir VAR!

Kimin ama hangi allahın kulunun evliliğime 10 gün kala beni böyle huzursuz etmeye üzmeye ve işlerimin yolunda gitmemesine sebeb olmaya hakkı var!!!!

Allahın belası paramızı helal etmediğim ustanın teki kişisel kaprisi yüzünden komplex havuzunda boğulması yüzünden evimizin işi bilerek resmen KASTEN bozdu. Şimdi o sik kafalı ciğeri 5 para etmez adam yüzüden duvarımuz tekrardan kırılıyor duvar kağıdımız sökülüyor. Maddi ve manevi zarara uğruyoruz ne uğrunaaaa ne uğrunaaaaaa boktan bir ustanın evime mimar sokmamızı hazmedememesi uğrunaaaa. Boktan bir ustanın "kadın" düşmanlığı uğrunaaaaaaaa.....

Şu dünya üzerinde KASTEN huzur bozan herkesin Allah tez vakitte belasını versin diyorum.

Bu yazdıklarımdan asla ve asla pişman olmayacağım. Bana bu duyguları yaşatan, hasta olmama sebeb olan düğünümden 10 gün önce bunlar çekmeme sebeb olan her kim varsa Allah bin beter etsin onu!!! Yok kardeşim yokkkk insanlara haddini bildireceksin bunun başka yolu yokkkkkkkkk.......

Haaa bir de kıskanç insanlar. Ulan duyanda saray yavrusu yaptırdık sanır. Alt tarafı bir ev işte bir evvvvv. Alın teriyle kazanılmış borçla yapılmış 2 insanın zevkiyle kurulmuş bir evvvv. Evimi gezip kendi gezmesi yetmediği gibi 7 sülalesini çağıranlar var. saat başı evimden içeri gidip şimdi ne yapılıyor diye bakanlar var. Beee mübarekkkkkk kıskanacağınaaaa kötü gözle bakacağına iyi bak da Allah sana da versin........

Bunlar yetmiyormuş gibi haddini bilmeyen bir başka grupta. Her soruyu sorma hakkını kendinde bulanlarrrrr. Düğününe kimleri çağırdın???? Obamayı çağırdım bir de Kenan Evren'i ama seni çağırmıyorummmm. Şirketten kimler geliyorrrrr? Sen hariç herkesssss. Geleceğim ben biliyorsun değil miii? Hayır bilmiyorum ve gelmiyorsunnnnnnnnn.... Ben bir arkadaşımı da getirebilir miyimmmm? Getir tabiii 1 gelene 1 bedava kampanyası yaptık düğünde zaten biz çekinme getirrrrrrr.... Kaç para verdin gelinliğine??? Çok para verdim senin maaşından fazladır emin ol. Hee evet para bok bizde sizde yok mu tühhh tühhh üzüldüm bakkkkkkkk. Balayına nereye gidiyorsun? Dubrovnik? Nerede Kalacaksın? Rixosss. Ee çok pahalıdır? Eee dedim ya para bok bizdeeee.

Allahım yaaa alllahımmmmmmmmmm haddini bilmeyen işini bilmeyen kem gözlerden koru bizi.

EDEP YAHU DİYORUM EDEP. Biraz edepli olun be kardeşim edepli.

Tüten ben
Feci sinirliiii feci hemdeeeeee